Genel sekreterliğini Necmettin Erbakan’ın yeğeni M. Sabri Erbakan’ın yaptığı Avrupa Millî Görüş Teşkilâtları (AMGT), Almanya’daki dinci örgütlerin en geniş tabanlısı. Yerel senatonun desteğini de alan Berlin örgütünün, televizyon kanalı, yayınları, okulları ve çeşitli alanlarda yüzlerce işyeri var. Millî Görüş’ün Almanya’daki liderlerinden örgütün genel sekreteri Ali Yüksel, ‘Refah Partili Müslümanların ‘Şeyhülislâm’ı. (İslâm Konseyi de Yüksel’i onaylıyor.) Yüksel’in şeyhülislâmlığı, Alman devleti ve Alman kiliseleri tarafından kabul ve ilân ediliyor. 1999 yılı sonunda İçişleri Bakanı Otto Schilly, yayımladığı bir genelgeyle Almanya Millî Görüş Teşkilâtı’nın, Almanya’daki Hristiyan kuruluşlar gibi kamu yararına bir örgüt olarak değerlendirilmesini istedi. Dernekler bu niteliği kazandıkları zaman malî destekler dâhil her türlü imkâna kavuşuyorlar. Bu yüzden genelge, Alman devletinin bu örgütü desteklediği anlamına geliyor. Zaten örgütün birçok görevlisinin maaşı Alman devleti tarafından ödeniyor. İslâm din dersi verme yetkisinin mahkemenin kararıyla Millî Görüş’ün örgütü olan federasyona verilmesinde bu bakımdan bir tutarsızlık yok. Ancak başka bakımlardan tuhaflıklar var. Birincisi, ders verme yetkisi ‘federasyon’a ‘çatı örgütü’ olduğu gerekçesiyle verilmişti, ancak ‘federasyon’, çatı örgütü sayılmasını sağlayacak bir ‘birlik’, bir örgütler toplamı değil. Hattâ federasyonun içinde ‘Millî Görüş’ten başka ikinci bir Türk örgütü de yok. İkincisi, Alman Anayasayı Koruma Örgütü yıllık raporlarında federasyon, ‘uyum düşmanı’, ‘aşırı’, ‘tehlikeli’, ‘köktendinci’, ‘Türkiye’de şeriat düzeni kurmak isteyen bir kuruluş’ olarak nitelendiriliyor. Meğerse karar gününe kadar mahkemenin bu raporlardan haberi olmamış! Kararın hâkimi, “raporlar bize geç geldi” diyor.
İslâm Toplumu Millî Görüş’ün (İTMG) – teşkilâtın sonraki adı – yılda on binlerce çocuğa 300’e yakın ‘hoca’yla – Alman yasalarına da aykırı olarak – Kur’an kursu verdiği, Almanya’da yasaklanmış kuruluşlarla, örneğin Scientology tarikatıyla[1] Afgan Hizb-i İslâm örgütüyle vb. ilişkileri olduğu, yasal olmayan ticarî faaliyetler yürüttüğü ve emlâk alım – satımlarıyla vergi kaçakçılığı yaptığı vb, bütün bunlar Alman devlet kuruluşları tarafından biliniyor. Bu yüzden, ders verme yetkisi için bu örgütün belirlenmesinin bazı yerlerde itirazlara yol açmasını, yasal zorluklar doğurmasını, karışıklıklar ve sorunlar yaratmasını da yadırgamamak gerek. Hessen Eyaleti Kültür Bakanı Karin Wolf, örgütün içinde bulunduğu Hessen İslâm Cemaati’nin (Islamische Religionsgemeinschaft Hessen / IRH) İslâm din dersi verme başvurusunu, örgüt ‘Anayasanın öngördüğü eğitim çizgisi içinde davranmayacağı yolunda kaygılar yarattığı’ gerekçesiyle reddetti (Eylül 2000). Bunu, benzer gelişmelerin izleyeceği ise kuşkusuz.
‘Kara Ses’ lâkaplı Cemalettin Kaplan’ın önderi olduğu ‘İslâm Cemiyetleri ve Cemaatleri Birliği’, taraftarı çok olmamakla birlikte oldukça tanınmış. Yirmi camisi var. Halife ‘seçilen’ Kaplan, ‘Anadolu Federe İslâm Devleti’ adında bir de ‘Hilâfet Devleti’ kurdu. Kendisi ‘sürgündeki’ devletin başkanıydı. Bu yüzden ‘Emir’ oldu. Devletin merkezi, Alman başkenti olan Bonn’daydı (o dönemde Berlin henüz başkent olmamıştı). ‘Emir’ Kaplan, ‘uzun bir dönem sonucunda’ taraftarları ‘üçte bire ulaştığında’ iktidarı bir ayaklanma ile ele geçireceğini söylüyordu. ‘Halife’ Cemalettin 17 Mayıs 1995’te öldü. ‘Müslümanlar bir saat bile halifesiz kalamayacağı’ için hemen onun yerine geçen oğlu Metin Kaplan, ‘halife’ olduktan hemen sonra da cinayet sanığı olarak yargılandı, Kasım 2000’de sonuçlanan mahkeme ‘halife’yi dört yıl hapse mahkûm etti.
Türkiye devletinin 12 Eylül yönetimi döneminde Almanya’daki irticaya karşı mücadele etmek bahanesiyle dinci örgütlerle yarışmak için kurdurduğu ve desteğini vererek ayakta tuttuğu Diyanet örgütlenmesi (DİTİB), aslında ‘ılımlı’ bir İslâm’ı savunmasına ve sergilemesine karşın ‘Ilımlı İslâm’ kapsamına alınmıyor. Kramer’in dobra dobra söylemesiyle, “Türk devletinin bir kurumu olan DİTİB’in Almanya’dan ayağının kesilmesi gerekiyor”. Yani, ‘Kemalist devlet İslâm’ının borazanı’, ‘Ankara güdümlü’ diyanet, ‘olumlu İslâm’ değil! Üstelik şimdiye kadar Alman makamları nezdinde İslâm olarak ‘tehlikeli’ de görülmedi. 800’den fazla camisi, 100 binden fazla üyesi, 500 bin kadar sempatizanıyla barajı aşamıyor!
Alman yetkililerine göre Kaplancılar, Nurcular, Millî Görüşçüler vb. ‘Otantik İslâm’ı temsil ediyorlar. Yani ‘iyi’ görülüyorlar. Burada ‘otantik’, olumlu bir anlam yüklü. ‘Otantik İslâm’ grupları, ‘Kemalist devlet İslâm’ını savunan Diyanet’ten daha inandırıcı bulunuyorlar. Bu yüzden destek ve yardımlar esas olarak bunlara yönlendiriliyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını, temel yapısını ve özelliklerini sorgulamayan İslâm, hattâ ‘politik’ olmayan İslâm, ‘Kemalistlerin resmî İslâm’ı’ olarak tanımlanabiliyor.
Serdar Çelebi’nin başını çektiği 125 camisi olan Türk – İslâm Kültür Dernekleri Birliği (TİB), 55 dergâhı olan Nakşibendîler, 30 dergâhı olan Cemaattinun-Nur tekkesi, 20 camisi olan Kaplancılar; bütün bunlar makbul İslâm.
Bütün Türk – İslâm kuruluşlarının, kiliselerle, dinci vakıf ve kuruluşlarla, buralardaki –papazlar gibi- din görevlileriyle çıkar ilişkileri içinde oldukları Türkiye’deki basında bile yer aldı.
[1] Alman basınında bile bu konuda yeterince bilgi var. Scientology tarikatı yöneticilerinden Rosy Mundi, 1993’te görüştüğü Millî Görüş yöneticilerine Almanya’da ortak faaliyet yürütmelerini önerdi. Aynı yıl BAVG adlı ortak yatırım şirketi kuruldu. Bunu daha birçok ticarî ortaklık izledi. Scientology eğitmenleri Millî Görüş üyelerine eğitimler verdi. 1994’te Joint – Venture ortaklık anlaşması yapıldı vb. (Der Spiegel, 3 Kasım 1997, sayı 45, S. 66-67). Scientology’nin dünya çapındaki anlamı ve Gülen tarikatıyla ortak işlevi konusunda bkz. Yavuz Dedegil, ‘Tarikatlar Emperyalizmin Hizmetinde’, Aydınlık, 14 Ocak 2001, Sayı 5/704, S.24-25 ve Yavuz Dedegil’le söyleşi, Aydınlık, sayı 9/709, 11 Şubat 2001, S. 10-11.