Alman resmî makamları, ülkede doğum oranının hızla gerilemesi sonucu 2050 yılında “safkan” Alman sayısının 50 milyona düşeceğini açıklıyor. Elli yıl sonra ülkede 20 milyon yabancının yaşaması da bekleniyor. Alarm verici bu gelişmeyi gören tutucu sağın yanı sıra sosyalistler de artık Türk anadili derslerinin kaldırılmasını istiyor, asimilasyondan söz ediyor. Bu kervana kısa süre önce Sosyal Demokrat İçişleri Bakanı Schily de katıldı. Özellikle SPD’li ve Yeşil politikacıların sürekli “Türkiye tüm etnik azınlıklarına anadilde eğitim olanağı sağlamalıdır” taleplerini de anımsatmak yerinde olur… Almanya’da hiç bir hükümet topraklarında yaklaşık 500 yıldır yaşayan, Hitler’in soykırımdan geçirdiği Yahudilerle Çingenelere bugüne kadar nedense azınlık statüsü vermemiş.
İçişleri Bakanı Schily, İmralı davasının başlamasına birkaç hafta kala da: “Türkiye, Abdullah Öcalan’ı asarsa AB’ye giremez” açıklaması ile dikkati çekmişti. Almanya’da PKK’nın yasaklanmış olmasına karşın, ideolojisini çeşitli dernekler devam ettiriyor. Anayasayı Koruma Örgütü’nün “PKK’ya yakındır” diye yetkililerin dikkatini çektiği bazı dernekler “kültür toplantısı” maskesi altında yaptıkları Türkiye karşıtı etkinliklerine Almanya genelinde belediyelerden parasal yardım alıyor. Bir başka resmî açıklama da Almanya’daki Müslümanların yüzde 15’inin aşırı dindar – şeriatçı görüşlü olduğu babında. Ancak yüzde 15’lik bu azınlık, ülkede 2500 caminin yüzde 75’ine sahip! Özellikle 90’lı yıllarda bu kadar çok cami açmalarına izin veren, Türklerin yaşadığı gettolarda etkin olmalarına göz yuman da yine yerel belediyelerdir. Almanya’da kurulup palazlandığı bilinen millî görüş’ün Refah’a verdiği 60 milyon marklık destekle Necmettin Erbakan’ın Türkiye’de başbakan seçilmesinde önemli bir rol oynadığı Alman ilgililerin bir süre önce açıkladığı bir başka gerçek.
İstatistiklere göre, Almanya’da 700 bin insan evsiz barksız. Kent belediyeleri büyük bir bölümüne hiç olmazsa geceleri başlarını sokacak bir yer gösteriyor. Yine de yüzde 31 insan, yaşamını parklar, köprü altları ve metro istasyonlarında geçiriyor. Tüm evsizlerin yüzde 30’u kadın. İlginç bir başka gerçeği de UNESCO açıkladı: “İleri endüstri ülkesi Almanya’da 4 milyon insan okuma yazma bilmiyor! Kamuoyu araştırmaları 2000’li yılların başlangıcında Almanların yüzde 65’inin karamsar olduğunu açığa çıkardı. Toplumun yüzde seksen beşi de zengin ile fakir arasındaki uçurumun giderek daha derinleşeceğine inanıyor.
Milas’taki uluslararası gençlik kampına katılan Avrupalı gençler acaba niçin “Biz sizin AB’ne girmenizi istemiyoruz, yoksa siz de bizim gibi olursunuz…” demişler. Üzerinde kafa yormada yarar var. Hele madalyonun öteki yüzünü tanıdıktan sonra daha da çok[1]:
.
. .
Murat Yetkin, aşağıdaki makalesinde Almanların Türklere “alerji”lerini irdelemiş[2].
. .
Avrupa Birliği’nin (AB) genişlemeden sorumlu temsilcisi Günter Verheugen, tam üyelik müzakerelerinin başlamasıyla ilgili olarak Türkiye’ye bir takvim verilmesi konusunda üzerlerinde ciddî bir baskı olduğunu söyledi. Verheugen, AKP’nin lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimlere katılmasına izin verilmemesi ile ilgili olarak “Bu benim gözümde Türkiye’nin hukuk devleti ve demokrasi alanlarında gelişme sürecinin hâlâ tamamlanmamış olduğunun kanıtıdır” değerlendirmesinde bulundu. Verheugen, bu sözleriyle AKP liderine dolaylı destek verdi. Berlinen Zeitung gazetesine açıklamalarda bulunan Verheugen, “Türkiye’ye bir takvim verilmesi erken mi?” sorusuna “Prensip şudur: Bir ülke ile tam üyelik müzakerelerine politik kriterlerin tam olarak yerine getirilmesinden sonra başlanır” yanıtını verdi (Hürriyet, 02.10.2002).
.
. .
AB Komisyonu’nun bazı üyeleri Türkiye’ye tarih verilmesine sıcak bakmazken, Verheugen üç mesaj verdi: “Rumları almamak olmaz, Türkiye’ye tarih verilmesi zor, ama ABD çok baskı yapıyor (Radikal, 04.10.2002).
[1] Ahmet Arpad – “Sakın bize benzemeyin!, in Cumhuriyet, 02.09.2002.
[2] Murat Yetkin – Almanya seçimleri ve “derin AB” engeli, in Radikal, 22.09.2002.