Kültür Eserleri > THKK 2/A - Tarım, Hayvancılık, Meteoroloji > 46. Bölüm

Turna ve tarım *

Ephesus’ta Artemis tapınağı Kaustros (Küçük Menderes) suyunun ağzındaki bir bataklık üzerinde kurulmuştu. Bu yüzden de birçok Artemis Limnaia (limnaeum — bataklık) vardır. Bataklığın belirgin niteliği, sıtma yuvası olması itibariyle ölüm tehlikesi arz etmesi ve üstünde kaz, kuğu ve turna gibi “uzun boyunlu, kanatlarını mağrur eda ile çırpan” göçer kuş barındırmasıdır. Devam etmeden önce, sadece göçerlik vasfını haiz bıldırcının da Artemis ve Apollon’un doğum yeri olan Ortygia’ya (bıldırcını çok olması itibariyle Delos kentine verilen ad – ortux = bıldırcın) adını vermiş olduğunu kaydedelim.

“Turnalar uçun, yârimi seçin

Turnalar!…”

Çatal Hüyük sakini (M.Ö. VII. bin) bunlardan iki tanesini raks eder halde resmetmiş duvarına. These, Minautore’yi (Minos boğasını) yendikten sonra Girit’ten dönüşünde, beraberinde getirdiği yedi çift kız ve delikanlıyla birlikte Delos’da durup Apollon’a şükranını arz etmiş ve refikleriyle beraber turna raksını icra etmiş. Bu raks her yıl, tanrının doğum günü olan Thargelion ayının yedinci gününde tekrarlanır olmuş (Anadolu’da Turna Barı ne zamanları oynanıyor?… Döneceğiz konuya).

Yabani kuğular da gökte raks ederler. Delos’ta, Artemis’i takiben Apollon doğduğunda, onun “latif hizmetkârları Meonya’da Paktolos suyundan havalanarak yedi kez Delos üzerinde döndüler; yedi kez loğusa için terennüm ettiler… Sonra “lavtalı çocuk”, çalgısına kuğuların analarının loğusa yatağı etrafındaki şakıma sayısı kadar tel tespit etti” (yedi rakamının kutsiyeti).

Böylece turna ve kuğuların Kaustros bataklığı üzerindeki uçuşları, Ephesus’lular için, kıvrıntıları dünyanın aynen suretini alan nehrin almaşık raksıyla ahenkli olan bir semavî rakstı. Bu raks, adı geçen kuşların göç ettikleri ülkelerle Ephesus’u ilişkili kılıyordu. Delos’a verilmiş Ortygia (“bıldırcınlı ada”) adı, Ephesus’un kutsal korusuna da verilmişti ve Artemis’in doğum yeri olarak burası gösterilirdi.[1]

“Gam ykü”, “çile boğçası”, “gönül dili”; “Pir vergisi”, birbirini sevmiş ama ayrı düşmüş kişilerin “mektup”a verdikleri adlardandır (bunlardan ilkini halk şairi bazen yoksulluk karşılığı olarak da kullanır). Posta ve pul parası çoğu kez olmayınca, iş kalır bir gidene. Ama mektup yollama işini Hz. Süleyman çok önceden halletmişti. Onu Hüthüt adlı kuşa yüklüyordu. Bizim ozan ise:

“Bana derler ‘gam yükü’nü sen götür

Benim bu yollarda kervanım mı var?”

diyor ve dönüp turnalara

“Acap ne diyardan uçup gelirsiz?

Bir haber sorayım, durun durnalar!

Sevgili yârimden benim bilirsiz

Bana bir teselli verin durnalar!

…”

diye sesleniyor. Çaresizlikten ördekten bile medet umuyor:

“Uçup uçup dağ başından gelirsin

Gelişin nereden, yalnız ördek?

Ben bilirim bizim ilden gelirsin

Söylesin bir kalem dilimiz ördek”.

Ozan, dağda belde dolanan yedi dağın kuşlarına da yârini sormaktan geri durmuyor:

“Kadifenin uçları

Çıkamam yokuşları

Yârdan haber getirin

Yedi dağın kuşları”[2]

Kanatlılarla dostluk diye buna derler.

Homeros, destanlarını Ispartalı asker için değil, İyonya ve Atina’nın zengin tüccar, silâh imalcisi için düzmüştü. Onu bir iki asır arayla izleyen, ama şair olarak onun ancak çömezi olabilecek Hesiodos ise, dinleyici olarak başka türden insanlara, tüccar, silâh satıcısının altındakilere, tek kelimeyle halka seslenmişti. O, dediğimiz gibi, ozan olarak Homeros’tan geriydi. Nasıl olmasın ki beriki, uygarlığı her tarafı gün saçan İyonya’lı, Hesiodos ise, Anadolu’nun silik, buğulu bir aynası olan Helenistan’lı, karanlıklar içindeki Boiotia’lıydı. Bu kadar fark olacaktı. Ama o, etli kemikli, ölümlü âdemoğlunun yaşamının içindeydi. Doğa, onun işlenmesi, tarım, hayvan sağımı onun sorunuydu ve bu arada da kuşlar…

“İşe koyulmadan tumanın sesini bekle:

Bulutların ardından gelsin her yılki çığlığı.

Ekin zamanını o haber verir,

Yağmurlu kış günleri onunla başlar.

Turnalar öttü mü gökte,

Öküzü olmayanın yüreği sızlar”,

diyor bize, “İşler ve Günler”inde (dize 448-453)[3]

Turna Ali’nin de kuşlarındandır:

“Hazret-i Şah’ın avâzı

Turna derler bir kuştadır” (Pîr Sultan)

O, acı soğuklarda, kara kışta görünmez olur; havaların değişip tarıma uygun geldiği günlerde çıkar ortaya. Bu itibarla bugün Anadolu halkı turnayla ekin dönemleri arasında bağlantı kurmuştur, tıpkı Hesiodos gibi. Devam edelim. Aldı Boiotia’lı:

“Beklersin guguk kuşu öter

Meşenin dalları arasında

İnsanların yüzü güler koca dünyada:

Zeus üç gün üç gece yağmur yağdırır,

Öküzün ayağı birkaç parmak suya batar.

Ancak o zaman son güne kalan çiftçi

İlk günde işe başlayana yetişebilir” (İşl. 487-490)

Aldı Karadeniz uşağı:

“Gene geldi yazbaşı

Bağıruyi gugolar

Ananilan babani

Alsun derin kuyular”.

Guguk öttüğünde uğurlu günler başlar, Anadolu’da. Kara kış geçmiş, ekin ekmenin ikinci dönemi gelmiştir artık. Güzde bunu yapamamış olanlar guguk kuşunun sesini beklerler, baharda, yağmurlu günlerde. Yine turna gibi onun da bağlantısı vardır halk beyninde, tarımla, Hesiodos’ta olduğu gibi.[4]

[1]              J. Bonnet.- Artémis d’Ephése et la légende des sept dormants, Paris 1977, s. 53-8.

[2]              M. Uraz.- Gam yükü, çile boğçası, gönül dili, in TFA 333, Nisan 1977, s. 7967.

[3]              S. Eyüboğlu ve A. Erhat (çev.).- Hesiodos. Eseri ve kaynakları, Ank. 1977, s. 95.

[4]              ibd., Bu bölüm İ. Z. Eyüboğlu’nun kaleminden çıkmıştır.

( * ) Site yönetimi tarafından eklenen başlık, bağlantı ve içerikler – bu içerikler kitabın orjinalinde yoktur okuma kolaylığı için site yönetimi tarafından eklenmiştir.