Weltpolitik

Aralık 11, 2017
Kültür Eserleri > Faşizm Alman Kimliği Türkiye İle İlişkiler - Cilt 1 > Weltpolitik

Weltpolitik

Daha önce de ifade etmiş olduğumuz gibi Bismarck, sonuna kadar Almanya’yı bir kara gücü olarak düşünmüştü. Denizaşırı kolonilere bir itirazı yoktu ve bunların ticarî değerlerini pekâlâ görebiliyordu, ama bunların yaratılmasını özel teşebbüse bırakmakla yetinmişti. O, Fransa’yı tutmak, Avusturya’yı denetlemek ve Rusya’nın ortağı olmayı arzu ediyordu. Hiçbir suretle İngiltere ile rekabete girmeyi düşünmüyordu. Değil sadece II. Wilhelm, ama müteakip kuşağın birçok yüksek kişisi bu görüşten ayrılıyordu. St. Petersburg ile bağ, onların gözünde, izzet-i nefsi yaralayıcı, Almanya’nın hareket serbestîsini kısıtlayıcı bir tutumdu. Avusturya, henüz filizlenen Tötonik – Slav karşılaşmasında başlıca müttefik olacaktı. Wilhelm’de, bunlara ek olarak, İngiltere ile ortalığı idare edip Rusya’yı tecrid etmek üzere bir ortaklık ihtirası vardı.

 

1890’ların olaylarının seyri, bu yeni politikanın, Bismarck binasındaki tezatlardan çok daha büyük çatlakları olduğunu gösterecekti. 1892’de Fransız donanması Kronstadt’ı ziyaret etmiş; Paris para piyasası Rusya’ya, Berlin’in reddettiği istikrazı sağlamaya hazırdı. 1894’te her iki ülke arasında bir saldırmazlık ittifakı aktedilmiş, bu, 1899’da, “güç dengesini idame etmek” üzere pekiştirilmişti. Bunun manası, fiilen bir Alman ya da Avusturya saldırısında Rusya’nın yardımına gelmek ve bir Alman taarruzu halinde de Alsace – Lorraine’i geri almaya Rusya’nın yardım vaadi idi. Almanlar, İngiliz desteği ihtimali olduğu sürece Fransız – Rus ittifakına boyun eğebilirlerdi.

 

Almanya, İngiltere ile Rusya’ya karşı, ya da Rusya ile İngiltere’ye karşı kendini gösterebilirdi. Ama bunların hiçbirinde başarılı olmaması, Weltpolitik, dünya gücü statüsünün peşinde koşma politikasının sonucu olmuştu. 1897’de Wilhelm, Bernhard von Bülow’u Dışişleri Nâzırı, Amiral Alfred von Tirpitz’I de Donanma Nâzırı tayin etmişti.

 

Yeni amaçları Bülow, Reichstag’ta ilk konuşmasında açıklamıştı : “Kimseyi gölgeye itmeyi istemiyoruz, ama biz, aynı zamanda güneşte yerimizi talebediyoruz…”. Bu kesin ifadeli sıkıntı, Almanya için daha çok güneş ışığı, kaçınılmaz olarak da İngiltere’ye daha azının amaçlanmış olmasıydı. O zamanlar dünyanın başlıca gücü olan Britanya, konumunu kolonilerine ve donanmasına borçluydu. Ne Kaiser, ne de müşavirleri, Britanya İmparatorluğu’nu devirmeyi arzu ediyorlardı. Ona eşit olmayı istiyorlardı : “İngiltere için hak olarak görülen, bizim için de haktır” diye yazıyordu tarihçi Hans Delbrüch, Prenssiche Jahrbücher’de. Ama İngiltere’nin müsaade etmeyeceği şey de, işte buydu. Kolonileri ne harita üzerinde sadece lekeler, ne de donanması gösterişli statü sembolleri olarak toplanan pahalı oyuncaklardı. Bunlar onun politik gücü ve ticaret kârlarının varlıklarıydılar. Almanya, Britanya resmî ve halk oyunun başlıca Almanya lehinde olduğu bir zamanda İngiltere’yi düşman edinmeye soyunmuştu. Fransa hâlâ bu sonuncusunun başlıca kolonial rakibi, Rusya, onun Doğu İmparatorluğu’nun en büyük tehditi idi: Bunların ikisinin arasında ittifak, iki geleneksel tehlikeyi birleştiriyor gibiydi. Daha 1898’de Britanya ile Fransa, bunların devriyelerinin Sudan’da Fashoda’da her biri Nil’in menbaına sahip olma iddiasında olarak karşılaştıkları zaman, bir savaşın eşiğine gelmişlerdi. İngiltere’de, Almanya’da olduğu gibi, Darwinizm’in etkisi altında, politikalara bir ırkî destek vardı. 1899’da İngiliz Koloniler Nâzırı Joseph Chamberlain, “Tötonik ırk ile Anglo-Sakson ırkının iki büyük kolu arasında yeni bir üçlü İttifak” çağrısında bulunuyordu. Hattâ parlamentoyu kısadevre etmeyi ekleyerek Almanya’ya bir savunma ittifakı teklif etmişti. Ama Almanya, böyle bir ittifakın onu İngiliz etkisine bağlayacağından korkmuştu ve İngiltere de koloniler üzerinde Almanya’yı memnun edecek herhangi bir tavize yanaşmıyordu.

 

Chamberlain’ın teklifi, Almanya ile İngiltere’nin arasındaki havanın daha şimdiden bulutlanmış bir zamana rastlıyor. Wilhelm 1896’da, İngiliz yanlısı Jameson Raid’in tardedilmesinden sonra yeni Transvaal Başkanı Kruger’e bir kutlama telgrafı göndererek (“Kruger telgrafı”) İngiliz kamuoyunu gücendirmişti. Tirpitz’in gözünde donanma, İngiltere’yi Almanya’ya saygı göstermeye mecbur edecek bir araçtı. Hiçbir proje Wilhelm’in gönlünde bundan daha değerli olamazdı. Onun (Bismarck’ın deyimiyle) “doğum gününü her gün kutlamak” ihtiyacını tatmin ediyordu. Donanma, İngiltere’nin dış ilişkilerinin bir hakemi olacaktı.

 

Ama Wilhelm ile Tirpitz’in arzuları bir donanma üretmeye yetmiyordu; şöyle ki bu, ordu gibi, Prusya’dan tevarüs edilmiş bir silâh değildi. 1871’de yok gibiydi. Reichstag’da çoğunluk olmadan hiçbir donanma inşa edilemezdi. Bunu sağlamak üzere Tirpitz büyük bir reklam ve ikna kampanyası tertiplemişti. Bahriye Derneği, genel halka yönelip hızla üye sayısı alarak Sosyal-Demokrat Parti’yi geçecekti: Gazetesi Die Flotte, iki yılda 300.000 nüsha satar olmuştu.

 

Bir donanma fikri, orduyu ne denli makbul saymama sebepleriyle, kabul görmüştü. Bir kez donanma, Prusyalı değil, Alman olacaktı. Donanma çoğunlukla orta sınıftan Kuzey ve Batı Almanyalılardan oluşacaktı. Bir imtiyazsız, tutucu olmayan bu tür güç, normal olarak antimilitarist olan Zentrum’a bile vatanseverliği gösterme şansını veriyordu. Ve sonunda Donanma Kanunu, kabul edilecekti.

 

  1. Dünya Harbi’ne tekaddüm eden on yıl içinde donanma inşa programı, İngiltere ile Almanya ilişkilerinin bozulmasının sebebi olacaktı. İngiltere’nin Fransa ile barışması daha kolaydı, şöyle ki Fransa, Napoleon’dan beri İngiltere’nin üzerinde çekiştikleri Mısır’dan artık elini çekmeye razı olmuştu. 1904’de Entente Cordiale (Candan Antlaşma), iki devlet arasında imzalandı. Bunun mimarı, Fransız Dışişleri Nâzırı Thåeophile Delcassé (Resim 19), birçok babda Bismarck’ın gerçek vârisi idi. Onun gibi Rusya ile dostluğun Avrupa’da askerî üstünlüğün anahtarı olduğunu, yine onun gibi, kıtanın beş büyük gücü arasında üçlü olma ihtiyacını görmüştü. İşbu üstünlüğü İngiltere ile Rusya arasındaki düşmanlığın sona ermesiyle sağlayabilirdi ki 1907’de, mezkûr iki devlet de bir anlaşma imzalayacaklardı.

 

Anlaşmanın İngiliz – Fransız tarafı, Almanya’nın onu parçalama girişimleriyle; İngiliz – Fransız – Rus tarafı da, Almanya’nın Avusturya’ya desteği ve Türkiye’ye sızmasıyla pekişmişti.

 

İngiltere’yi bir donanma ile korkutmayı becerememiş Almanya, Rusya ile barışmaya girişerek onu zayıflatmaya çalışmıştı. Ama bunda da, yine aynı temel sebeple başarısız olmuştu. Berlin – Bağdat demiryolu projesi, Rusya’nın korkularını uyandırmıştı; aynı şeyi, Avusturya’nın 1878’de işgal etmiş olduğu Balkanlar’da Türk Bosna ve Hersek’i gürültülü ilhakı da yapmıştı. Ve nihayet, Türk ordusunun eğitimi için bir Alman subayının gönderilmesi bunlara binmişti.

 

Almanya’nın büyük derdi “sarılmış olmak” korkusu olup işbu durum hakkında ümitsizlik, politika yapıcıların tek çözüm yolu olarak savaşı görmeye hazırlamıştı. Ancak bu, Almanya’nın savaş tertip ettiği anlamına gelmiyor; ama liderlerini savaşın kaçınılmaz olduğuna inandırıyordu. Politik kadercilik, taktik katılıkla mezcolmuştu. Artık Fransız – Rus ittifakı bir gerçek olunca, iki cephede çarpışmak tehlikesiyle yüzyüze gelinmiş. Moltke Jr’nın selefi Alfred von Schlieffen (Resim 20), sadece tek ihtimali göz önüne alan bir savaş planını mükemmelleştirmişti. Fransa, Rusya’ya nazaran daha kolay devrilebileceğine göre ilk darbe, Batı’ya doğru olacaktı, şöyle ki Fransa, yanlarından daha kolay vurulabileceğine göre Belçika’nın tarafsızlığı ihlâl edilmeliydi. Paris bir kez ele geçtiğinde Rusya, tek başına dövüşmeyi istemesi halinde, dağıtılabilirdi. Bu plânın vahim unsuru, Hükûmet’i bir kriz durumunda manevra serbestîsinden mahrum etmesiydi. En kaba anlamda “militarist” olup dış politikayı, stratejiye tâbi tutuyordu. Bu haliyle, Prusya ordusunun akıl hocası Carl von Clansewitz’in, harbin sadece politikanın bir âleti olması gerektiği görüşüne ters düşüyordu.

 

Bu politik ve askerî ön tahminler, 1914 yazında deneye alınmışlardı. Avusturya veliahdı, Arşidük Franz Ferdinand’ın Saray-Bosna’da 28 Temmuz’unda öldürülmesi, Almanya’ya değil, Avusturya’ya darbe olmuştu. Ama Avusturya’nın, katilin içinden geldiği Sırbistan’ı işgal kararı, Alman ortağın desteğini gerektiriyordu. İmparator, Genel Kurmay ve biraz tereddüdden sonra Dışişleri, Avusturya’nın moralini desteklemek üzere 5 Temmuz “açık çek”ini verme kararını almışlardı. Bu çeki verenler, Rusya’nın koruduğu Sırbistan’ın yardımına gelme zorunluğunda olacağını, Rusya ile bir savaşın mutlaka Fransa’yı ve muhtemelen İngiltere’yi de işe sokacağını hissetmiş olmalıydılar. Ama aynı zamanda Rusya’nın bu işin dışında kalacağını da ümid etmişlerdi ki bu takdirde çatışma mahallî kalacaktı.

 

Ama Avusturya, Berlin’in açtığı cömert krediye tümden dalmaya karar verdi. Sırbistan’a, küçük düşürücü bir ültimatum gönderip yatıştırıcı cevabı reddetti. 28 Temmuz’da harp ilân etti, bunun üzerine Rusya seferberliğini yaptı. 1 Ağustos’ta da Almanya ona da, 2 Ağustos’ta da Fransa’ya harp ilân etti; Belçika üzerinden Fransa’ya bir taarruz, İngilizlerin tereddüdüne son verdi. Anlaşma (Entente), bir ittifak olmuştu.

 

Bu yüzyılda tarihçiler arasında, 1914’te Almanya’nın “harp hatası”na taallûk eden tartışmalar, çok heyecan yaratıcı olmuşlardı. Bazı Alman asker, diplomat ve herşeyin üstünde Pan-Cermen Birliği’nin tüm propagandacıları, koloni kazanmak, ulusu tevhid etmek, Almanya’nın kara gücünden bir dünya gücüne intikalini sağlamak üzere savaşı istiyorlardı. Öbürleri, sorumlu konumlarda olanlar dâhil, onu önlemek üzere yapılması gerekebileceğini yapmakta kusur etmişlerdi, şöyle ki bunlar da, Almanya’nın davasının doğru olduğuna, harbin kaçınılmaz olduğuna ve zamanın Almanya için tam uygun olduğuna kani idiler(236)

(236) ibd . , S. 71 – 78 .