Son Söz
Bu çalışmada Türk ve Alman toplumsal yapısının benzer ve değişik yanları irdelendiği gibi, XX. yy.ın son çeyreğinin Almanya’sının, Moltke – Bismarck – Wilhelm – Hitler zincirinin bir uzantısından başka bir şey olmadığı, Pan-Cermen programının günün koşullarının elvermesi oranında yürütülmeye çalışıldığı ortaya kondu.
Yüksek üretim gücü ve teknolojiye sahip toplumların, düşük üretimlilere istediği sözü geçirebildiği, bir sosyo-historik belittir. Bu gerçeğin ışığında Alman – Türk ilişkileri sergilendi.
Bu arada, XIX. yy.ın son çeyreği Almanya’sı ile bugünkü arasında büyük bir farkın varlığı hemen görülüyor. Bugün artık bir Alman lideri elini kolunu sallayarak Ortadoğu’ya yollanıp orada 300 milyon Müslüman’ın hamisi kesilemiyor: Yolunda ABD’ye tosluyor…
Buna rağmen Avrupa’nın en büyük gücü sıfatıyla Avrupa Birliği’nin (ve Parlamentosu’nun) pekâlâ “hamisi” rolünü oynayabiliyor. Yani, Türkiye’nin buralara girmek için sarf ettiği bin bir çaba sırasında, daima Almanya’ya tosluyor. Ve bu sonuncusunun liderleri Türkiye ile hep bir Bismarck edasıyla, yani fazlaca “kibar” olmayan bir üslûpla konuşuyorlar. Bizlere de kuru sıkı itiraz edip homurdanmak düşüyor… Ama bunların bittabi hiçbir somut etkisi olmuyor. O yine bildiğini okuyor.
Bütün bu gerçeğe rağmen, ilişkilerin sergilediğimiz ayrıntılarının Türk toplumunu, eşini dostunu daha iyi tanıması yolunda aydınlatacağından eminiz.
Bu ilişkiler, aklımıza bir fıkra getirdi. Bu uzun kitabı “divertimento” mahiyetinde bu fıkra ile bitiriyoruz.
Adamın biri, mutadı dışında evine erken saatte gelmiş. Bir de ne görsün: Karısı bir yabancı ile yatakta!
Kapıyı şiddetle vurarak çıkıp gitmiş ve soluğu kahvede almış. Yüzü gözü allak bullak. Arkadaşları sormuşlar: