Rosa Luxemburg (1871-1919)

Aralık 11, 2017
Kültür Eserleri > Faşizm Alman Kimliği Türkiye İle İlişkiler - Cilt 1 > Rosa Luxemburg (1871-1919)

Rosa Luxemburg (1871-1919)

Polonya asıllı Alman devrimcisi olan Rosa Luxemburg (Resim 14), Polonya Krallığı Sosyal Demokrat Partisi’nin ve sonradan Alman Komünist Partisi’ne (KDP) dönüşen Spartakistler adlı yeraltı grubunun kurucularındandır. Bir siyaset kuramcısı olarak Marksizmin bir insancıl yorumunu geliştirmiş ve sosyalizmin uluslararası alanda başarıya ulaştırılmasında demokrasinin ve devrimci kitle eylemlerinin önemini vurgulamıştır. Ocak 1919’da Spartakistlerce girişilen ayaklanma sırasında öldürülmüştür. Orta sınıftan bir Yahudi ailesinin beş çocuğundan en küçüğü idi. Henüz lise öğrencisiyken gizli siyasî etkinliklere katıldı. Çarlık Rusya’sında hapse atılma tehlikesiyle yüz yüze olan pek çok devrimci gibi Zurich’e gitti (1889). Burada hukuk ve siyasî iktisat öğrenimi gördü. 1898’de doktorasını tamamladı. Zurich’te uluslararası sosyalist harekete katılarak Georgi Valentinoviç Plehanov, Pavel Akselrod gibi Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin önde gelen temsilcileriyle tanıştı. Yaşam boyu arkadaşı ve bir dönem sevgilisi olan Leo Jogisches’le birlikte Polonya’nın bağımsızlığını savundukları için, hem Rus Sosyal Demokratlarını, hem de Polonya Sosyalist Partisi’ni eleştirdi. Daha sonra kendisi gibi düşünen arkadaşlarıyla birlikte Polonya Krallığı Sosyal Demokrat Partisi’ni kurdu. Bu parti, daha sonra kurulan Komünist Partisi’nin çekirdeğini oluşturdu. Luxemburg’un üzerinde en çok durduğu konulardan biri ulusal sorundu. Ona göre ulusçuluğu ve ulusal bağımsızlığı savunmak, sınıf düşmanı olan burjuvaziye ödün vermekti. Luxemburg sürekli olarak ulusçuluk özlemlerinin bastırılmasını savunarak sosyalist enternasyonalizminin özlemini vurguladı. Bu konu, ulusların kendi kaderlerini belirlemesi hakkını savunan Lenin’le arasındaki en önemli anlaşmazlık noktalarından biri oldu.

 

Luxemburg 1898’de Alman vatandaşlığına geçebilmek için Gustav Lübeck’le evlendi. Daha sonra II. Enternasyonal’in en büyük ve en güçlü partisi olan SPD’de etkinlik göstermek amacıyla Berlin’e yerleşti. O sırada Alman revizyonist okulunun kuramcılarından yukarda kendisinden uzunca söz ettiğimiz Eduard Benstéin, Marx’ın görüşlerinin büyük ölçüde geçerliliğini yitirdiğini öne sürmeye başlamıştı. Bernstein’a göre gelişmiş ülkelerde sosyalizme ulaşmanın en iyi yolu parlamenter ve sendikal mücadele yöntemlerini kullanarak sürekli bir ilerleme sağlamaktı. Luxemburg 1899’da yazdığı “Sozialreform oder Revolution?” adlı kitabında bu görüşlere kesin biçimde karşı çıkarak geleneksel Marksist yaklaşımı ve devrimin gerekliliğini savundu. Parlamentonun bir burjuva aldatmacasından öteye geçmediğini ileri sürdü. II. Enternasyonal’in önde gelen kuramcılarından Karl Kautsky’nin de desteğini kazanarak revizyonizmin gerek Almanya, gerekse öteki ülke devrimcilerince sosyalizmden bir sapma olarak kabul edilmesini sağladı. Ama revizyonist akımın özellikle işçi hareketi içindeki etkisi sürdü.

 

1905 Rus Devrimi Luxemburg’un yaşamında bir dönüm noktası oldu. O zamana değin dünya devriminin büyük olasılıkla Almanya’da doğarak yayılacağına inanan Luxemburg, devrimin Rusya’da başladığı düşüncesiyle 1906 başında Varşova’ya gitti. Devrimci mücadeleye katıldı ve bir süre sonra tutuklandı. Bu dönemin deneyiminden yola çıkarak “Massenstreik, Partei und Gewerkschaften” (1906, Grevler, Partiler, Sendikalar) adlı kitabında devrimci kitle eylemiyle ilgili kuramını geliştirdi. Gerek Rusya, gerekse Batı ülkelerinde sosyalizmin zafere ulaştırılması için işçi sınıfının elindeki en mükemmel silâhın kitle grevi olduğunu savundu. Ona göre, nesnel koşulların bir sonucu olarak kendiliğinden doğan kitle grevi, işçileri devrimcileştirecek ve devrimin yükselmesini sağlayacaktı. Lenin’in tersine, katı disipline dayalı bir parti yapısına gerek olmadığını öne sürerek, örgütün eylem içinde kendiliğinden oluşacağını savunan Luxemburg, bu görüşü yüzünden her zaman geleneksel komünist partilrin eleştirisine uğradı.

 

Varşova’da serbest bırakıldıktan sonra Berlin’e döndü ve 1907-1914 arasında SPD okulunda ders verdi. 1913’te, en önemli kuramsal yapıtlarından “Die Akkumulation des Kapitals” (Sermayenin birikimi)’ni yayımladı. Bu kitabında emperyalizme yol açan etkenin kapitalizmin dünyanın geri kalmış bölgelerine doğru dinamik biçimde yayılması olduğunu öne sürdü. Bu yıllarda ayrıca kitle eyleminin propagandasına girişerek işçi sınıfını devrimcileştirmeye yönelik yoğun bir mücadele yürüttü. İzlediği bu mücadele çizgisine karşı çıkan August Bebel ve Kautsky ile ilişkilerini bütünüyle kopardı.

 

  1. Dünya Harbi başlayınca SPD’nin hükûmeti desteklemesine karşı kesin tutum aldı. Karl Liebknecht ve aynı görüşteki öteki devrimcilerle birlikte savaşı devrimle sonuçlandırmayı ve proletaryanın iktidarını kurmayı amaçlayan “Spartakus Birliği” adlı örgütü kurdu. Örgütün kuramsal temellerini Junius takma adıyla hapishanede yazdığı “Die Krize des Sozialdemokratie” (1916, Sosyal demokrasinin bunalımı) adlı broşürde geliştirdi. Lenin’in görüşünü paylaşarak yeni bir enternasyonalin kurulmasını savundu.

 

1914-1918 döneminin büyük bir bölümünü hapiste geçirdikten sonra Kasım 1918’deki Alman devriminin ardından serbest bırakıldı. Liebknecht ile birlikte yeni yönetimi sola çekmek için hemen propagandaya girişti ve eylemleriyle halkı önemli ölçüde etkilemeyi başardı. Berlin’deki büyük silâhlı çatışmaların örgütlenmesinde görev aldı. Bolşeviklerin Rusya’da gerçekleştirdiklerine benzer biçimde iktidarın işçi ve asker sovyetlerine devredilmesini talep etti. Aralık 1918’in sonlarında Liebknecht ile birlikte Alman Komünist Partisi’ni kurdu. Partide Bolşevik yaklaşımların etkisini azaltmaya çalıştı. “Die russische Revólution” adlı yapıtında Lenin’in partisini, izlediği tarım politikası, ulusların kendi kaderlerini belirleme hakkı konusundaki tutumu ve kullandığı başlıca yöntemler nedeniyle eleştirdi. Lenin’in demokratik merkeziyetçilik ilkesinin karşısında yer alarak demokrasiye olan inancını her zaman korudu. Ama 1919’da, Liebknecht’le birlikte gerici askerlerce (Freikorps – B.O.) öldürüldü.

 

Rosa Luxemburg, yazılarıyla XX. yy’ın başlarında devrimcilere esin kaynağı oldu ve 20 yıl boyunca uluslararası Sosyal Demokrat hareket içinde etkili bir mücadele verdi. Ama tezlerinin SPD yönetimince reddedilmesi ve Alman toplumunun tutuculuğu gibi nedenler yüzünden görüşlerini yaşama geçiremedi (AB).