Önceki hafta TV’de Ahi özentisi bir “çıraklık-kalfalık-ustalık” oyununu seyrettik. Bu Ortaçağ özlemi, “güzel ananelerimiz” olarak, takdim edildi. Akla hemen, bizde de zamanında hayli yandaş bulmuş, Mussolini’nin “korporasyon”ları geldi, peştamallar bağlanırken. Duçe’nin korporatif düzeninde esnaf ve sanatkârların nefes alması bile iktidarın denetimi altında tutulup meslek babadan oğla geçiyor, oğul baba mesleğinden başka iş tutamıyor, meslek değiştiremiyordu; tıpkı bin yıl önce Bizans’ta olduğu gibi. Yani diyelim bir kunduracı hiçbir zaman tornacılığa heveslenemeyecek, dünya durdukça o aile hep kunduracı kalacaktır. Ahi’lerin yerini almış “lonca”larda da bu böyle idi az çok. Şimdi bu “anane”, (Katolik Mussolini’ye rahmet okuyarak) yeniden canlandırılmak istenmektedir. Oysa artık dünyanın her yanında, ülke ister burjuva-kapitalist, isterse sosyalist olsun, düzenli eğitim kurumları vardır. Bu kurumlar bir genci alıp, onun istediği, özgür olarak seçtiği dalda yetiştirir, peştamal yerine diploma verir.
Bunun arkasında bu aynı TV’de Hitler Almanya’sının, 21 Aralık 1936 kararnamesiyle tamamlanmış 29 Eylül 1933 tarihli Erbhof yasasının bir temsilini görmek kimseyi şaşırtmasın. Bu yasayla küçük köylü mülkiyeti satılamıyor, devir ve haczedilemiyordu. Böyle olunca da köylünün kredi alma olanağı ortadan kalkıyordu. Toprağını satamayan doğal olarak iş de değiştiremiyordu ve sonuç olarak köylü toprağa bağlanmıştı, tıpkı Ortaçağ serf i, tıpkı bugün revaçta olan akımların özledikleri gibi. Köylü böylece bir ortalama gündelik ücretin eşdeğerini bile çıkaramıyordu. Bundan hangi sınıfların (Junker’ler, yani Alman toprak ağaları, adlarının başında bir “von” bulunanlar) faydalandığını, böyle bir şey bizde uygulanırsa kimlerin faydalanacağını keşfetmek güç değildir. Nasıl olsa her şeyimizi, sanayileşme dışında, “Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı” adına kadar, Almanya’ya benzetmeye hevesli değil miyiz?…
Bizim “sol” da, büyük bir yanılgıyla, Kaiser Wilhelm-Hitler zincirinin iyi kamufle edilmiş bir uzantısından başka bir şey olmayan Alman sosyal – demokrasisinin (SDP) peşinde koşadursun!…
SONUÇ
Biz dönelim yine ülkemizin dışta tanıtılması konusunda: Neresinden bakılırsa bakılsın, iş dayanıyor ciddi, köklü bir sanayileşmeye. Ancak bu suretle insanların kafaları doğru çalışmaya alışır, kadroların bilimsellik mantık düzeyi bir gerekli asgariye yükselir. Yoksa sözde burjuvazimizin, kurulu yerli sanayiyi öldürme pahasına ithalat yaparak “AET’ye girmeyi kolaylaştırmak” gibi çocukları güldürecek şarkılarıyla ne mevcut kadrolarda bir dünya görüşü gelir, ne de Alman ya da Fransız, Türkiye’nin nerede olduğunu öğrenir. Yukarda sözü edilen belli Ortaçağvari politik akımlar da her geçen gün daha çok güç kazanır.