Kültürü, kültürümüzü umursamıyoruz. Hatta ne kadar çok lafını edersek o kadar çok umursamıyoruz. En başta adı kültürle anılanlar. Bizler. Her türlü uluslararası uzmanın sofistike başlıklı toplantılarını duymayagörelim. Derhal oraya seğirtiyoruz. Salonlar dolup taşıyor. Herkes birbirini kaçırmaması için uyarıyor.
‘Falanca geliyor duydun mu?’
Bu içi boş bilgi akışı ithal kültür bilgilerinin dolaşıma çıkışını kolaylaştırıyor. Kafalar kavramlarla dumanlanıyor. Özgün düşünce ve içerik üretimi azalıyor… Parlak, şık ambalajların içinde açılmadan duran bilgiler paslanıyor.
Ne zamandır Burhan beyle söyleşi yapmak için bekliyordum. Kültür politikaları konusunda yıllık olarak yayımlanacak bir akademik dergi için. Yalnız yaşadığını biliyordum. Hasta olduğundan haberdardım. Bir rahat zamanını kollamaktaydım. Vaktidir diye bir deneyeyim dedim. Tam bir arkadaşıma lafını açar gibi… ki, geçen şubatın ortasında Burhan bey göçmüş! Öylece kaldım. Göz göre göre kıymetini bilmeden yitirdiğimiz insanlar arasındaki yerini almış bile. Burhan Oğuz 90’ında göçüp gitti. Bizim buraların yirminci yüzyılını yaşadı. Onlarca kitap yazdı. Bugün Türkiye’de kültür tartışmalarına bir ucundan katılan (daha doğrusu takılan!) kaç kişi adını biliyor? Ama kitapları duruyor. Günün birinde birileri dönüp bakabilir. Burhan bey, göçmesinin bilmem kaç yıl sonrası keşfedilebilir.
“Hıristiyan kökenli sözlük ve ansiklopediler passion sözcüğünün karşılığı olarak kısaca ‘ bir acı çekme, his ya da heyecan’ tanımlamasından sonra Şemseddin Sami ise İncil’in Hz. İsa cefalarını ve şehadetini nakleden yeri ve bu bapta Hıristiyanların icra ettikleri âyin… Cefayı İsa’dan önce Attis, daha sonra da Hüseyin çekti, daha birçoklarının (Hallaç, Nesimi) dışında” dedikten sonra, Aleviliğin Şiâ’dan farklılığını anlatmağa girişir. Türk Halk Düşüncesi ve Hareketlerinin İdeolojik Kökenleri kitabının üçüncü cildinde. Alevi açılımında uluorta savuranların umurunda mı?
İlkokulu Jan Dark Koleji’nde, daha sonra da bir takım tevhidi tedrisat dışı ecnebi okullarında okuduğuna bakmayın siz. Burhan Oğuz, Arapça ve Farsçaya da en az Latince’ye yakın olduğu kadar yakın. Paşa kızı bir annenin, jandarma zabiti bir babanın oğlu (ve önde gelen İttihatçı silahşorlerden birinin üvey oğlu) olup da Esat Adil’in Sosyalist Partisi’ne girmeye tereddüt etmemiş bir adam. Vaktin imtiyazlı mühendis mektebinden çıkıp da kapitalist ol(a)mamış, cumhuriyet kapitalistlerini ikinci tekil şahıs mesafesindan tanıyıp sürekli onlarla didişmiş harikulade bir geçimsiz.
Burhan bey İstanbul Osmanbey’de doğdu ve öldü. Yine de mühendisliği bahane edip Anadolu’yu karış karış taradı. Bu topraklarda yaşayan insanların inanç ve zihniyet dünyasında bir arkeolog merakıyla çalıştı. Hem de hiç bilimsellik iddiasında bulunmadan. Hele bölümlerin sonuna eklediği ‘hiçbir şey okumazsanız bunu okuyun’ tonundaki divertimento’ları eşsizdir. Arkasında bıraktığı kültür mirasının (burada deyim sözlük anlamıyla) nasıl ve ne zaman sahiplenileceği meçhul.
Kalıyor umursamazlık. Onun da tembelliğin bir çocuğu mu yoksa bizatihi mayası mı olduğuna karar vermek kolay değil.
Serhan Ada
Radikal Gazetesi, 21 Mart 2009
Kaynak: http://www.radikal.com.tr/yazarlar/serhan-ada/kultur-vKültür ve umursamazlıke-umursamazlik-927228/