Bu, Ayvansaraylı Şentürk’ün söyledikleri. Bakalım Karadenizli ustalar ne diyorlar, bu tekne inşası babında. Gerçekten teknede bir de “Karadeniz tarzı” var.
“Işıkları ve renkleriyle Karadeniz kıyıları tüm Türkiye sahillerinden çok farklı bir görünüm içindedir… Ve bu tarz ince, narin ve hızlı bir Karadeniz tarzı bu. Ve bu tarz, Karadeniz’in büyük balıkçı teknelerine, “gırgır”larına da hâkim. Zonguldak’tan itibaren kıyı boyunca tersaneler başlıyor. Kurucaş ile kasabası ve özellikle Kapısuyu köyü, Karadeniz’in en büyük tekne yapım yeri…”
“En fazla altmışında görünen adam, elinde keseri ve çivileriyle yanımıza yaklaştı. Burasının sahibiymiş, Hayrettin Sevim, kendisine babasından kalmış atölye ve şimdi kendisi de çocuklarıyla çalışıyor… ‘Dedelerimizden, babalarımızdan beri buradayız. Babadan, dededen öğrendik bu sanatı. Hem bütün Karadeniz kıyısı böyle’…”
“… Fakat gel gör ki şimdilerde oldukça kötü durumdayız… ticarî özelliği olan tekneleri sigorta etmek istemediklerinden, şimdilerde daha çok yat, yelkenli ve balıkçı tekneleri yapıyoruz. Bizim asıl sorunumuz ağaç… Ağaç bizim için çok önemli. Biz kestane ve meşe gibi yapraklı dediğimiz ağaç türlerini kullanırız. Bunlar suya çok dayanıklıdır. Akdeniz’de, Bodrum’da yapılan teknelerse, ibreli dediğimiz çam, köknar cinsi ağacı kullanırlar. Bunlar bizim kullandıklarımız kadar dayanıklı olmazlar. Şimdi devletin tahsisi var, ama çam türü ağaçlardan, bu da bize uymuyor.”
“Acaba çam kullansanız da Kapısuyu tekneciliği ölmese olmaz mı? diye bir soru yöneltecek oluyoruz:”
“Hiç olur mu? diye itirazlar yükseliyor. ‘Bizim çalışma tekniğimiz farklı’ diye Ali Büyükböcek Usta: ‘Kestane kendinden kıvrımlı bir ağaçtır. Biz omurgadan başlayarak teknenin bütün eğik yerlerini düşünerek ağacı öyle seçeriz, yani düz dalı suya koyarak, ıslatarak bükmeyiz. Teknenin neresi yapılacaksa, ona göre kıvrımlı bir dal arar buluruz. Bizim çalışmamız böyle. Atalarımızdan böyle öğrendik. Çok kıymetlidir böylesi. Onun için kestane bizler için altın gibidir.’…”
“Teknecilerin bu konuda, kendi deyişleriyle, “yürek yakan” yön, devletin onlara danışmadan karar almış olması. Çünkü idareciler iki metrelik kestane ağaçlarını bile “oduna uygun” diyerek yakacak odun şeklinde satıyorlarmış. Özellikle elindeki iki, üç tekne iskeleti üzerinde çalışan Hayrettin Tok, olayın ekonomik yönüne değiniyor, “metre küpü en az 50 – 60 bin lira olan kestane, eğik yerinden kesilip odun yapılınca, bu kez 10 – 15 bin liraya düşüyor. Orman idaresine bunu bir türlü anlatamadık.’…”
“… Anlatılanlara göre ustalar genellikle plansız, projesiz yaparlarmış tekneleri… ‘Eskiden plan proje mi vardı? Balıkçının biri gelir bize, şöyle şöyle bir tekne istiyorum der, giderdi. Süresi neyse, altı ay, bir sene sonra gelir teknesini alırdı… Bir plan takarız sonra iki adım geriye gidip gözümüzle uyup uymadığını kontrol ederiz. O kadar.’…”[1]. Resim 75’te, inşa halinde bir Karadeniz tipi gemi, Resim 76 ve 77, yine bu tip gemileri gösteriyor.
[1] İrfan Unutmaz. – Korsanlardan bu yana Kapısuyu atölyeleri. Teknede Karadeniz tarzı,in (Cumhuriyet) DERGİ 89, 08.11.1987.