Kültür Eserleri > THKK 3 - İnşaa Isıtma ve Aydınlatma Teknikleri > Kaldırım

Kaldırım *

Selçuklu veziri Celâleddin Karatay’ın vakfiyelerinden birinin tercümesinde “Hayır işine tahsis edilen mezkûr hana, imardan sonra artan gelirle… iki büyük kazan,  iki büyük kazma, on lekse (?) ve matbah için gereken aletler temin edildikten sonra yukarda gösterilen alet ve levazımın hazırlanmasından ve su seddi, han ve Türkçe kaldırım denilen yolun imarını müteakip gösterilen tertibe göre…” diye okunuyor.[1]

Ayat-ayaz,  Brd’da evlerin önünde toprak kaldırım ; İz ve Krk’de sundurma; Nğ ve Sv’da da avlu, açık arsa oluyor…

“ Kaldırım ”, toprak zemine taş döşemek suretiyle yapılan yol manasında olup “yaya kaldırımı”, “araba geçen kaldırım ” şeklinde bir ayırım yapılmıştır. Bu ayırım yapılmadığı zaman bu ikincisi anlaşılmaz.

Osmanlı idaresi, çoğu yerde, herkesi kendi ev ve dükkânı önüne isabet eden sokağı tamir etmeye veya ettirmeye mecbur kılmış. Ama bu işi yapan, yani “ kaldırım ”ı inşa ve tamir eden bir kaldırımcı esnafı vardı ki bu esnaf, kentlerde, mimarbaşının denetim ve emri altında idi. Evliya Çelebi’ye göre İstanbul’da 800 kadar kaldırımcı esnafı olup bunların çoğu Arnavud asıllı idiler. Herhalde bu nedenle olacak ki, irili ufaklı yassı taşlarla döşenmiş yollara “Arnavud kaldırımı yol” deniyor.

Bir yolu yapmayı taahhüt eden kaldırımcılar, inşa edecekleri yolun kaldırımlarını, yani taşlarını da kendileri sağlıyorlardı. Yukarda da söylediğimiz gibi, inşa edilen yolların bütün masrafı devlet kasasından çıkmıyordu. Yolun geçtiği güzergâhta bulunan dükkân sahipleri inşaata nakden iştirak etmekteydiler. Ama yol üzerindeki hane ve dükkân sahiplerinden toplanan para, inşa masrafının dörtte birini geçmezdi. Nadiren yarısına varırdı.

Tamirat (“meremmet”) işine gelince bunda “çivileme” veya “mıhlama” denen, bozuk taş yerine sivrilemesine yeni taş çakılması usulü cari idi.[2]

Bütün bu taşçılık işlerinde kullanılan ağır çekiç varyos-varyoz, Grek βαρειος’tan alınmadır (Räsänen, s.526).

İstanbul’da Arnavutların, kaldırımcılıktan başka sakatat, kasap ve satıcılığı, sebze yetiştirilmesi… ile de meşgul oldukları biliniyor. Bu arada “çatı penceresi” yani çatı aralığına ışık ve hava vererek burasını kullanılır bir hale getiren pencere ile eş anlamlı olarak kullanılan “Arnavut penceresi” deyiminin manası ne olabilir?…

Süpürge

Temizlik öğeleri arasında süpürgenin de, çeşitleriyle, önemli bir yer tuttuğu yadsınamaz. Süpürgeotundan yapılan süpürgeler birkaç “standart” boyda oluyor ki bunların küçükleri elbise, yastık, minder vs.nin tozlarını almaya yarıyor. Süpürge otu ülkemizde Trakya ve Kuzey Anadolu bölgesinde (Adapazarı) yetişen ekonomik bir bitki olup gövde ve dallarından süpürge ve fırça, ince uzun esnek sürgünlerinden de sepet yapılır. Yerel olarak da bazen kulübe yapımında, özellikle de çatıların kaplanmasında kullanılır. 80’li yılların ilk yarısında biz, Edirne’de süpürgeciliğin ciddî sayılacak bir hirfet (zanaatçılık) kolu olduğunu görmüştük. Bu iş kolu İstanbul’da, Laleli’de, Hasan Paşa hanında da tüm canlılığı ile faaliyettedir. Edirne’de süpürgeler el işçiliği ile yapılırken Hasan Paşa hanında imal edilenler “İtalyan makineleri” ile yapılıyorlarmış ve işin hayli şaşırtıcı yanı da bunun, yerli tüketiminin yanı sıra, bir ihraç metaı oluyor. Biraz düşünüldüğünde bunun böyle olmasının doğal olduğu görülür şöyle ki süpürge, teknoloji ürünlerinin yapamadığı işleri, ezcümle kapı önlerinin, sokakların, bağ bahçelerin… temizlenmesinde kullanılıyor. Elektrik süpürgesine sahip her evde mutlaka bir ot süpürge bulunuyor, kaldı ki “az gelişmiş” Orta-Doğu ülkeleri, Batı ve özellikle ABD’nin hayli yüksek olan yoksul kesimleri süpürgenin doğal müşterisi oluyor. ABD’de marketlerde bile satılıyormuş ve bu ülkede 2-3 milyon süpürge açığı varmış.

Süpürgeotu, yumuşatılmak üzere kükürt fırınlarında muamele görüyor. 800 gr ottan bir süpürge yapılıyor. Otun yüzde 35’i fire oluyor.[3]

Süpürgeotunun çiçekli ve yapraklı taze dallarından halk arasında idrar söktürücü, dezenfektan ve ishal kesici olarak yararlanılıyor. Ayrıca, taze sürgünleri ve tohumları, başta kuşlar olmak üzere orman hayvanları için iyi bir besin kaynağı oluşturuyor (AB).

Evet, I. Dünya Harbi sırasında ekmek bulamayan İstanbul halkının bir bölümü, süpürge tohumu yemişti.

Her ne kadar görünürde bir mütevazı ev aleti ise de süpürge, kutsal gücün işaret ve simgesi olmaktadır. Eski tapınak ve sair kutsal yerlerde süpürme eylemi kült hizmeti oluyor. Bahis konusu olan buralarını kirletmeye dışarıdan gelmiş tüm unsurlardan arındırmaktır ve bu iş, anca “temiz” ellerle yapılabilir. Aynı şekilde, Kuzey Afrika’nın tarımsal uygarlıklarında, tahılların harmanlandığı alanı süpürmeye yarayan süpürge, kültürün sembollerinden biri olup matemin ilk günlerinde, bolluğun defedilmemesi ya da ölünün ruhunun incitilmemesi için ev süpürülmemelidir. Keza Kuzey Fransa’da, gece süpürülmez: mutluluk uzaklaştırılmış olur ve süpürgenin hareketleri dolaşmakta olan ruhları yaralar.

Tozları atan süpürge, ocağın koruyucu cinlerini de dışarı kaçırabilir. Süpürge, koruculuk işlevinin tersini üstlendiğinde bir kötü büyü aleti oluyor ve bütün ülkelerin büyücü cadıları, süpürge sapına binmiş olarak bacalardan çıkarlar…[4] Biz daha önce süpürgenin inançlarda yerini, bunun adak olarak kullanılması konusunu ayrıntılarıyla irdelemiştik.”[5]

Dönelim süpürgenin ülkenin günlük yaşamındaki yerine. Sokakların, bağ bahçenin… süpürülmesinde, süpürge otundan mamul olanı değil, çalı süpürgesi kullanılır ki bunun adı, El, To, Gm, Tn, Ml, Ar, Ezm, Ezc, Ank, Kn’da Sahavel-sahayluk-sahbil-sakkol ve sair varyantlarıdır. Buna Gr’da da sakağo-sakagül… deniyor ki bunlar da, yukarıdakilerin varyantlarından başkası olmuyor.

Tutamak yerine uzun sopa geçirilmiş “tavan süpürgesi” Dy’da arıstak ağacı adını alıyor ki “arıstak”in Ermeniceden geçme olarak tavanı ifade ettiğini söylemiştik.

Süpürgenin sair adlarını da sayalım: Bardıç,  fırın süpürgesi (Kn). Çalgıç-calgu, çağgı, çaho, calkı, calku, çalu süpürgesi, çılkı,  bahçe süpürgesi (Sm, Kn, Ada, İç, To, Brs, Or, Ama, Sv, Gm, Es, Çr, Kg, Nğ, Mğ). Çalağı, süpürge(Sv). Çalar,  süpürge (Dz, Kr). Çırtık, işe yaramaz hale gelmiş süpürge (Vn). Çonduk,  telleri dökülmüş süpürge (Kn). Çörtük, çalı süpürgesi (Dz, Kn). Göse, ev fırınlarını süpürmeye yarayan bezden süpürge (Çkl). Hecit, süpürge (Ant). Kazağı-kaza-kazağu, kullanılarak aşınmış, küçülmüş süpürge (Ky, Nğ), Perdiç-perdüç,  fırın temizlemekte kullanılan ucuna bez takılmış sopa (Ank). Püsürge,  süpürge (galat) (Ay). Sünge-sönge-süngü-süngüye-süpürkeç,  ucunda ıslak bez bulunan, fırındaki kızgın külleri süpürmeye yarayan sırık (İz, Brs, Bil, Es, Kc, Bo, Ank, Ky, Kn, Dz, Kü, Sm). Zubuk,  süpürge (Sn).

Bu “süpürmek” işini bir gözlemimizle bitirelim. Anadolu otellerinde yatak, Resim 248’de görüldüğü gibi yapılırdı. Gelen müşteri çarşaf vs.nin ne denli “temiz” olduğunu böylece görürdü. Ama bu düzenleme yapıldıktan sonra adam- kadın, süpürgeyi eline alıp odayı kıyasıya süpürürdü…

[1]           Osman Turan. – Celâleddin Karatay, vakıfları ve vakfiyeleri, in Belleten 45, 1948, s.113

[2]           Cengiz Orhonlu – Mesleki bir teşekkül olarak kaldırımcılık ve Osmanlı nehir yolları hakkında bazı düşünceler, in Güney – Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi I, İst. 1972, s.93 – 121

[3]           Erdal Yazıcı – Süpürgenin hamaratlığı, in (Cumhuriyet) DERGİ 86, 18.10.87

[4]           Jean Chevalier et Alain Gheerbrant. – Dictionnaire des symboles, T.I, Paris 1973, s.161

[5]           Bkz. Kültür Kökenleri, C. II/1, s.475-477

( * ) Site yönetimi tarafından eklenen başlık, bağlantı ve içerikler – bu içerikler kitabın orjinalinde yoktur okuma kolaylığı için site yönetimi tarafından eklenmiştir.