Çok sonradan, Aşağı Mısır’ın Sait çağında (Aşağı Mısır’ın Sais kentinden. Bunun hükümdarları, Mısır’ı 663’ten 525’e kadar idare ediyorlar.) tanrılaştırılıp Asklepios’la özdeşleştirilmiş olan İmhotep’ten başlıyoruz. Bu sonuncusu M.Ö. yakl. 2800’lerde yaşamış. III. Sülâle’nin ikinci kralı Coser’in mimar veziri idi. Memphis ve öbür kent mabetlerinin inşasında ağaç ile kamışın yerine taşı ikame etmişti. Muteber müşaviri olduğu efendisi için basamaklı ilk sakkara piramidini inşa etmişti. Ünü, tüm Mısır tarihi boyunca kuşaktan kuşağa intikal etmiş. Tanrılaştırılmadan önce “Mısır Kralı’nın üstünde Birinci” ve “Soylu” diye nitelenmiş.
Ama adı “huzur içinde gelen” manasında olan İmhotep, hekim olarak da ün salmış. Bunun dışında başrahip, “Büyük Konut’un Naibi” (Güneş’in Kenti) olmuş. M.Ö. III. yy.da Mısırlı rahip ve tarihçi Manethon, “Grekler tarafından Asklepios olarak telâkki ettiren tıbbî faaliyeti hakkında bizi aydınlatıyor. Halk onun mucizevî sağaltmalarını kutluyor; o dahi bir “sanatorium” (bir “asklepieion”) olan başlıca tapınağı Memphis nekropolünde, başka bir avatar olan Serapis mabedinin yakınında bulunuyordu. Bu “Serapeum”da, Tanrı Pta’nın tecessümü olan ünlü boğa Apis, zahidâne şekilde besleniyordu.
İmhotep’in tapınağının, Apis öküzüne adanmış ve Serapis’in tapınağı olan Serapeum’un uzağında olmayıp bir rastlantı değildi. Bu sonuncusu, Asklepios’tan çok, Osiris – Apis özdeşleştirilmişti. Tacitus ve Plutarkos’a göre Serapis, I. Ptolemaus tarafından Sinop’tan ithal edilmiş bir tanrı olmalıydı.
Serapis, ekimlerin, hasatların, bolluğun tanrısı oluyordu. Mısır’da, Nil’in taşkınlarıyla bağlıydı. Nehrin çeşitli taşkınlık derecelerini ölçmeye mahsus kutsal ölçek, bu tanrının tapınağında muhafaza edilirdi. Dupuis, Origine de tous les cultes (Paris, Cumhuriyet’in III. Yılı) adlı kitabında bir yılan, kıvrımlarıyla Serapis’in bedenini sardığını ve “Serapis”in yılan demek olduğunu yazıyor. Cerbere köpeği de ona refakat ediyor. Bunların ötesinde onu Asklepios’a yaklaştıran, onun tıbbî işleri oluyordu. Canopus’da[1] o, “kurtarıcı –halâskâr Tanrı” tesmiye ediliyordu. Buradaki muhteşem mabedine halk gelip hastalıklarının sağaltılmasını arıyor ve kâhinlere danışıyordu.
İmhotep’inkinin aksine, Serapis’in kültü, Mısır sınırlarını geniş ölçüde aşmış, Yunanistan ve Roma dünyasına, liman ve büyük kozmopolit kentlere yayılmıştı. Keza Ephesus, Miletus ve Bergamon “Serapea”ları ünlüydü. Özellikle, başlıca Asklepios kültünün Bergama’daki merkezi dikkate değer.
Bu Serapis tapınağı Hadrianus’un saltanatı döneminde bina edilmiş. Bizans döneminde, burası havari Aziz Jean’a ithaf edilmiş bir kiliseye tahvil edilecekti. Bu tanrının başarısı, çeşitli halkların dinî eğilimi ve telâkkilerini uzlaştıran senkretik veçhesinden ileri geliyordu.[2]