Giriş

Aralık 11, 2017
Kültür Eserleri > Faşizm Alman Kimliği Türkiye İle İlişkiler - Cilt 1 > Giriş

Giriş

Çeşitli nedenlerle “Almanları çok seven” bazı dostlarımız, âdeta kızarak bize “neden Rusları, Fransız ve İngilizleri yazmıyorsun da illâ Almanları tutturuyorsun?” diye tarizde bulunuyorlardı. Biz aslında hiçbir ulusa özel bir husumet beslemiyoruz. Biraz tarih okuyup emperyalizmin doğasına vâkıf olarak da meşkûr ulusların bize karşı davranışlarını normal kabul ediyoruz. Ancak bu babda Almanların tutumunun ötekilerinden farklı olduğunu görüyoruz. Gerçekten, hiçbir ulusla, hattâ son 50 yıl içinde Amerika ile bile ilişkilerimiz, Almanya ile olduğu kadar girift hale gelmemiş, hiçbir ülkeyi, onun kadar içimizde hissetmemişizdir, onunla olan “geleneksel dostluğu” (Resim 1)… Bu sonuncusu, Avrupa basınında karikatür konusu olacak kadar ileri olmuştu. (Resim 2)

 

1983’te yayımlanmış Yüzyıllar Boyunca Alman Gerçeği ve Türkler adlı kitabımızın arka kapağındaki tanıtma yazısında şöyle demiştik: (1)

 

“Birkaç türlü yaklaşım var sorunlara bu kitapta. Biri doğruca dünya emperyalizm piyasasında Almanya’nın yeri ve payı; bir başkası, bu yönde onun öbür güçlerle benzer yanlarıyla kendisine özgü yöntemler ve nihayet değişik bir tarihî oluşum içinde Alman toplumsal sınıflarının özellikleri: Ne burjuvası öbür burjuva, ne demokratı bizim bildiğimiz demokrat…”

 

“Birliğinin gerçekleşmesinin çok öncesinden beri bir Pan-Cermen ideali vardı, Prusyalı’nın beyninde. Bu ülkünün somutlaşması ancak ilk ağızda Osmanlı mülküne el atmakla mümkündü. Gerisi kendiliğinden gelecekti. Böyle de yapıldı ve doğdu ‘geleneksel dostluk!.. Ve bu dostluğun acı öyküleri, bugün sahnelenen senaryoları.”

 

Biz, şimdikinin bir “giriş”i, bir özeti mahiyetteki bu kitapta, senaryoları 1982 yılına kadar takip ve dercetmiştik. Bu kez, bundan böylesini ele alıyor ve Alman toplumsal yapısının, ruh haletinin bir tomografisini çıkartmaya çalışıyoruz. Bir temel veri çıkıyor ortaya: Bugün Almanya’da karşılaşılan Nazilik artığı birtakım nahoş hareketlerin, aslında Cermen mizacının bir gereği olduğu verisi.

 

Kaldı ki 1945’te, galip müttefikler bu sözde “Nazilikten temizlenme” hareketine girişmişlerdi. Ama Batılılar için en az Nazilik kadar tehlikeli, ondan çok daha ürkütücü bir heyulâ vardı ortada: Komünizm. Batılılar ve genelde büyük sermaye, Nazizm’i bu sonuncunun antidotu, panzehiri olarak görmüşler ve görmeye de devam ediyorlar. Bu nedenle de bir yandan Nazi ileri gelenlerini asarken öbür yandan CIA, bunun istihbarat örgütünün adları kamuoyunca pek bilinmeyen adamlarını kaçırıp hizmete alıyordu. Yani, kenenin kan kesesini koparırken, başının içerde kalmasına özen gösteriliyordu.

 

“Bugün sahnelenen senaryolar”ın aslında iki yönü var: Almanya’dan Türkiye’ye, Türkiye’den Almanya’ya yönelik hareketler. Bu sonuncusu daha çok bir taklit mahiyetinde kalıyor: Irkçı-Turancılarımız, sosyal demokrat partilerimiz.

 

İşin gerçek künküne varabilmek için son iki yüz yıllık Alman tarihini yeni baştan ele alıp faşizm, totaliterlik, sosyal-demokrasi gibi kavramları ve bu arada Alman Sosyal Demokrat Partisi’ni (SPD) yerli yerine oturtmayı gerekli gördük.

 

Alman tarihinin inceden inceye tetkikinde, yüksek idarecilerin ve Hitler döneminin sonuna kadar Alman ordusu kumanda heyetinin hep yüksek aristokrasiye mensup oldukları görülüyor. Bunun tipik bir örneği olarak Şansölye Prens von Bismarck’ın halefi ve işi 1914’e kadar götürmüş olan ünlü Şansölye Prens von Bülow’u (Resim 3 ve 4) ve onun haleflerini gösterebiliriz. Sırası geldiğinde göreceğimiz gibi, Hitler döneminin yine üst yöneticileri hep aristokrat tabakadan (“von”lar) olmuşlardı. Bu Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nda da böyleydi. Dolayısıyla bu kişilerden sola eğilimli bir demokrasi beklemek muhal oluyordu. Bununla birlikte, meselâ bir von Bülow’un yüksek kültürüne hayran kaldığımızı da söyleyelim.

 

Kim gitmişti Hitler’in peşinden? Hangi sosyal tabakayı oluşturuyordu bu Naziler? İncelendiği nasyonal-sosyalist (Nazi) hareketin, … sınıfların, küçük burjuvazinin işi olduğu meydana çıkıyor.

 

 

(1) Şimdiki bu kitaptan önce bunun okunmasını önemle öneriyoruz.