Burjuvazi Ve Özel Teşebbüs

Kültür Eserleri > Düşündüklerim Yazdıklarım > Burjuvazi Ve Özel Teşebbüs

Burjuvazi Ve Özel Teşebbüs

Cumhuriyet, 27.03.1979

 

Bütün işlerin “özel teşebbüs” eliyle yürütüleceği gün, ülkenin her yanının güllük gülistanlık olacağı savı, ağızlarda sakız olarak çiğnenip durur.

 

Ancak burada “özel teşebbüs” denilen varlığın gerçek zatiyetini iyice saptayıp onu yerli yerine oturtmadan bu sav üzerinde fikir yürütülemez. “Özel teşebbüs”, Batı anlamında burjuvazi midir? Değilse Türkiye gerçeğinde onu nasıl tanımlayabiliriz?

 

Aşağıdaki makalede bu sorulara, gerçekçi yanıtlar arandı.

 

Burjuvazinin Batı dünyasındaki gücünü görüp değerlendirmede büyük yararlar vardır. Özellikle “özel teşebbüsçü”ler için.

 

Birinci Dünya savaşından bu yana, kendi antitezi olan güçlere karşı mücadelesinde, kendi cephesinde hiçbir gedik açtırmadan, ağır ağır, hasmını yıprata yıprata geri çekilmesini bilmiş ve her an pekitilmiş bir bütün olarak ayakta durmuştur. Bunların yanı sıra, büyüme hızında bir yavaşlama da görülmemiştir. Bir zamanların uzlaşmaz komünizmini, törpülenmiş, milliyetçi, parlamenter, diyalog ve hatta koalisyon kurabilir bir Avrupa komünizmi haline getirmeyi başardı. Etrafını da bir sağlık kuşağı ile çevirdi: Sosyalist Enternasyonali kuşağı ile. Artık “mikrobun” sıçrama olasılığı iyice azaldı. Ayrıca, kurumlar konusunda büyük bilgisi sayesinde sol cephede “kuramsal temele” dayanan fraksiyonların yaratılması durumu da onun aktifine yazılabilir.

 

Bu burjuvazi, düşünce evreninde ciddi yeri olan Fransız ihtilâlini gerçekleştirmiş, Paris Komünü gibi kendisi için karanlık günler yaşamış, daha önce de (1830, 1848) çeşitli kuvvet denemelerinden geçmiş bir sınıftır. Korkmadan, yılmadan, mücadele vere vere gelişti, büyüdü bu sınıf. Bunun için gerekli gücü bilimin, sanatın, teknolojinin bütün dallarına ve hatta hümanist hareketlere bile sahip çıkarak buldu. O, insanoğlunun doğaya egemenliğinin simgesi oldu, düzenlilik, törelere bağlılık, kişisel ve iş ahlâkı, aile bağlarının kuvveti, malî dirayet, atılım, üretim, organizasyon kabiliyetinin sembolü olduğu gibi.

 

Bütün bunlara bakarak burjuvazinin yakın bir gelecekte çökeceğini sanmak, yanılgının ötesinde bir tutum olur şimdilik. Günümüzde görünen o ki sol devrimlerin, işçi sınıfının kalabalık olduğu ülkelerde değil, burjuvazinin bulunmadığı, ya da zayıf olduğu yerlerde başarı sağladıkları bir gerçektir.

 

Batı burjuvazisinin geri kalmış ülkelere ihraç ettiği nesneler arasında bir de “özel teşebbüs” metaı vardır. Onu burjuvazi ile bir tutmak, gerçeklere ters düşmek demektir. O, burjuvalaşmasını istemediği ülkelere özel olarak gönderilen bir şeydir. Birkaç örnek verelim:

 

Uzun yıllardan beri sabun imal eden firmalarımız vardır. Bunlar hammadde bakımından dışa bağlıdırlar ve bu yüzden de yakınır dururlar. Oysa memleket için dağıtım sorununu bile çözebilmiş değillerdir. Öte yandan Unilever’in İkinci Dünya Savaşı’ndan önce Mançurya soya plantasyonlarını, Afrika’nın palm plantasyonlarını kontrol ettiğini biliyoruz. Dünyanın her lavabosunda sabunları yan yatar, arkasında kimyasıyla, agronomisiyle, sosyo – ekonomik tüm bilim dallarıyla. İlki özel teşebbüs, berikisi burjuvadır. Yüzyılları yitirmiş ünlü şekercilerimiz de vardır. Ama hiçbirinin akidesi bir İsveç sofrasının mutat misafiri değildir, örneğin Nestle’nin olduğu gibi. Neden bugüne kadar bunların meyve plantasyonları, meyve esanslarını çıkartan kimyahaneleri, mamulleri dünya pazarlarında sergileyecek iktisatçıları olmamış? Olmamış, çünkü bunlar, o firmalar gibi burjuva değil, sadece özel teşebbüs erbabıdırlar da ondan.

 

Dış üretimcinin komisyonculuğu da özel teşebbüsün işidir. Bunun için fazla bilgiye gerek yoktur. Bir telefon ve bir de güzel sekreter yeterlidir buna. İthal edilen demirleri satmak için de bir kantar, bir kâtip, iki de hamala gerek vardır; ak borsa için de, karaborsa için de elverir bu kadro. İthal olanakları kısıtlanınca hayli ilkel haddehalerde çekilir bu demirler ve yine aynı kadro ak borsada, karaborsada satar bu hiçbir standarda uymayan profilleri. Bu işlerin sahipleri özel teşebbüs erbabıdırlar. Oysaki Krupp da bir demirci dükkânından işe başlamıştı. Ama onun yazgısında burjuva olmak vardı.

 

Burjuvanın tüccarı da, iktisat kitaplarında merkantilizm diye adlandırılan bir hareketi yaratmıştı.

 

Burjuvanın gözü pektir, çünkü güçlüğünün bilincindedir, kendine güveni vardır. Bizim özel teşebbüste ise korkmak, meslek haline gelmiştir. Korktuğu için bir şey yapmaz, yapmadığı için de toplum (ve onun içinde de kendisi) her gün daha büyük huzursuzluğa itilir. Zayıf ve cahil kişi her köşe başında malına ve canına kasteden hayaletler görür ve… silâhını rastgele ateşler. Paris Komünü, burjuvayı ürkütebilmiş olsaydı biz bugün Mirage’lardan edinmek için Dassault’nun peşinden koşmak durumunda olmazdık.

 

Cumhuriyet’in ilk yıllarında demiryolu inşa furyasından bir takım paralar kazanmış kişiler uçak yapımına kalkmışlardır. Ama onların Dassault kardeşlerde olduğu gibi arkalarında Polytechbique, Ecole Superleure d’Aeronautique yoktu. Bilgi düzeyleri çok yetersizdi bu işe. Sonunda Türkiye’de sanayi kurulamayacağını ispatlamış oldular bu beyler! Gerçekten “Türkiye’de sanayi olmaz, burada bir şey olmaz” sloganı, sakız gibi yıllarca çiğnendi durdu, özel teşebbüs erbabının ağzında. Mümessiller, komisyoncular istemiyorlardı bu ülkenin sanayileşmesini; Batılı patronları da istemiyordu bunu. Mümessilin cebine birkaç kuruş atarak onun burjuvalaşmasını önleme gayreti içindeydi bu patronlar. Onlar için mümessillerinin kendileri gibi giyinmesi yeterliydi. Fazlasına gerek yoktu.

 

Özel teşebbüs her şeyi devletten bekler, kazanç olanaklarının tepsi içinde kendisine uzatılmasını ister. Batılı burjuva ise devlete “çekil yolumdan, engel olma büyümeme!” der.

 

Burjuvazi kültürel değerlere büyük ciddiyet içinde sahip çıkarken, özel teşebbüs bunların tahrip ve dejenere edilmesinde sakınca görmez. İlki, genel anlamıyla Tanrı kavramı etrafında odaklanmış (theocentric) Ortaçağ toplumunu dağıtıp kültürel değerlerin bugünkü çeşitliliğini, ortaya çıkaran esas etken olmuştur. O ayrıca kişisel ahlâkın, dünyevi ideallerin bayraktarıdır. Onun esas karakteristiğini, saf toprak ağalığı ile gelişen tüccar ve zanaatkâr sınıflar arasındaki uçuruma atılan köprünün şekli belirler. Küçük köylü veya zanaatkârın küçük kapitaliste dönüşümündeki özellikler, küçük yatırımcının yarı aristokratik “sanayi babası”na dönüşmesindekilerden çok farklıdır. İlki özel teşebbüse, öteki burjuvalaşmaya götürür. Yanlış anlaşılmasın, amacım burjuvalara övgü değil, ülkemizi ilgilendiren bir gerçeği ortaya koymak.

 

Batıyı çileden çıkarma pahasına üretimi rasyonel yollarla kamçılayarak, kendini bu toprakların sahibi bilecek bir milli burjuvazi bugünkü koşullar altında bile çok şey değiştirir ülkede. Elverir ki korkmaktan vazgeçip kendine bir çeki düzen versin iş sahipleri. Bütün talihsizlik o sınıfın özel teşebbüs aşamasında kalmış ya da bırakılmış olmasındadır.