Bağlar Ve Meyve Bahçeleri

Kültür Eserleri > THKK 2/C - Tarım Teknikleri > Bağlar Ve Meyve Bahçeleri

Bağlar Ve Meyve Bahçeleri

Meyve ağaçları, Erez – İsrael’in tarımsal ekonomisinin önemli bir unsuruydu. YHWH, İsraellilere, vereceği toprağın mümbitliğini “Tanrı’n, Lem-Yezel seni akarsular, kaynaklar ve göllerle dolu… iyi bir ülkeye sokacak, burası buğday, arpa, bağlar, incirlikler ve narlıklar, zeytinlikler ve bal ülkesidir…” diye tarif ediyor. (Deutêronome VIII/6-9).

Kendi öz kullanımları için Yahudilere meyve ağacı dikmek emri verilmişti. Bir kenti muhasara etmişken bile meyve ağacı kesilmesi menedilmiştir. Sair ağaçlar kesilip savaş amaçları için kullanılabilir. (Deutêronome XX/19-20).

İrembağı (Eden bahçesi), işbu meyveliğin (gan) prototipi oluyordu.

Ahd-i Atik’in gepen’i, yani üzümü, Vitis vinifera L olarak teşhis edilmiş olup Erken Bronz Jericho’daki ilk kalıntılar M.Ö. III. bine ait oluyor

Asma çubukları ya doğruca bağlara (kerem, çoğ. kéramîm) ya da meyve ağaçlarıyla karışık olarak dikilirdi. Asmanın ağaçlarla birarada gelişmesi halinde, dalların ağaçlara tırmanmaları sağlanırdı. Bu sonuncu şekle daha çok meskenlere yakın olan bahçelerde rastlanırdı.

Üzüm yetiştirme, bugün olduğu gibi, ya yerde yayılmasına (gepen sôrahat) müsaade ederek, ya da asmanın çardak halinde, (gepen adderet) sırıklar ya da ağaçlar üzerinde geliştirilmesi suretiyle olurdu. Yer sıraları halinde, bu sıralar arasına saban sokulmaz, burada sadece çapa (ma’der) kullanılırdı.

Azamî mahsul almak için bağcı aşırı dalları (zemôrâ) budardı. (zmr fiili). Bunun için kullandığı budama çakısı (mazmerâ), Ahd-i Atik’te barışın simgesi olarak beliriyor: “Kılıçlardan kısa saplı çapalar (ittîm), mızraklardan da budama çakıları (mazmerôt) imal edilecek” (Esaïe II/4). Mazmerâ orağa benzeyip keskin ağzı daha kalın ve kıvrık çakı ondan daha kısa idi. Gezer El Kitabı’nda üzüm toplama (salkımları kesme) fiili zmr ile ifade edilmişken bu aynı işlem için Ahd-i Atik, basir kelimesini kullanıyor.

Salkımlar ancak dört ve daha yukarı yaşta kütüklerden toplanabilirdi. Daha genç kütüklerin verdikleri üzümlere arelîm, “sünnetsiz” denirdi; dördüncü yılın mahsulü YHWH’e sunulacaktı. Bağın memnu (veya kutsal) durumundan müsaade edilir (veya lâdinî) duruma dönüşmesi o denli önemli idi ki bir bağ dikip de askere alındığından meyvesini göremeyen kişi, işbu önemli zamanda bağda bulunabilmesi için, terhis edilirdi.

Salkımların toplanmasından sonra en ileri faaliyet, bağcı ve ailesince şarap imali idi. Bunun için kullanılan tesis çok basitti. Üzümler düz, sert bir yüzey üzerinde ayaklarla çiğnenir, suyu, aradaki delikten, bir başka kaba akardı (Şek. 36).

 

Şek 36.- Üzüm toplanması ve şarap imali (18. Sülâle); kütükler çardak halinde (gepen adderet) gelişmiş (O. Borowski).

 

Kazılar, üç tip şarap cenderesi (presi)nin varlığını gösteriyor: bağın içinde veya civarında, kayaya oyulmuş cendere; kentin civarında taş ve harçla inşa edilmiş cendere ve taşınabilir taş cendere. And-i Atik bunlar için sırasıyla yeqeb, gat ve pûrâ tabirlerini kullanıyor.

Taze üzüm suyu, yaklaşık 37 litrelik büyük testilerde toplanır, kapların ağzı kille kapatılırdı. Sadece tahammür sırasında hasıl olan gazların çıkması için testinin boynunda küçük bir delik bırakılırdı. Testiler, kayalara oyulmuş mahzenlere konurdu. Tahammür tamamlandığında, mezkûr delik de tıkanırdı. Nihaî ürün (şarap-yayin)ün taşınması için daha küçük testiler kullanılırdı.

Tîrôş sözcüğü, yayin ile eşanlamlı olarak Ahd-i Atik’te, ritüel ve ayinlerde geçen şarap için kullanılırdı.

Taze üzüm (anabim lahîm) ve şarabın yanı sıra sirke (homes) ve kuru üzüm (simmûqîn) de mutat ürünlerdendi. Bu sonuncusu kalıp haline sıkıştırılırdı (aşîşâ).

Yine Erez – İsrael’in ekonomisinde çok önemli yeri olan bir meyve de zeytin (zayit, çoğ. zêtîm) olup es-şemen, “yağ ağacı” tabiri, ince yapraklı yabani zeytin için kullanılırdı (Semen=yağ, semizlik sözcüğü Osmanlıcaya geçmiştir).

Zeytin olgunlaşınca, dallara sopalarla vurularak derlenir, dallarda kalanlar fakirlere terk edilirmiş, öbür bitkilerde olduğu gibi.

Yağ istihsali için birkaç yöntem mutat olmuştu (bunlardan biriyle ebedî ışık için istihsal -şemen zayit zak katît lamma’or- edilirdi. Osmanlıcaya da geçmiş Arapça “lem’a”, parıltı, parlayış karşılığındadır). Küçük miktarlarda şemen katît, bazen zeytinlik yakınında bir kayaya oyulmuş bir havanda birkaç zeytin döğülerek çıkarılır, yağ, çoğu kez derhal istihlâk edilmek üzere kepçe ile alınırdı. Ama Süleyman’ın Hiram’a kereste karşılığında gönderdiği 20.000 ölçü (yakl. 440.000 litre) yağın istihsali herhalde daha başka bir yöntemi gerektirmiş olmalıydı. Süleyman’ın bu yağı, muhtemelen Bethel kazılarından çıkmış olan tesislere müşabih bir tertipte elde edilmişti. Arkeologu bunu şöyle tasvir ediyor: “Bu, üç tesisten ibaretti. Zeytinleri ezmek için geniş bir taş dibek vardı, bunun en büyük dış boyutu yakl. 1 m., en büyük iç ölçüsü de yakl. bunun üçte ikisi kadardı. Derinliği de hemen hemen 0,50 m. idi. Ezilmiş zeytinler buradan, daha büyük, az çok dikdörtgen bir alçı tekneye nakledilir, burada üstüne su eklenerek en iyi zeytinyağının yüzeye çıkması sağlanırdı. Tekne yakl. 2×1 m. ölçüsünde olup az çok küresel ve 60 cm. derinlikte bir dibi vardı. Bunun bir köşesinde az daha derince küçük bir havuz bulunurdu ve burada yağın sonu birikirdi…”

 

Şek. 37.- Kirişli zeytin cenderesi (presi).

 

Bunun bir ıslah edilmiş şekli, şek. 37’de görülen kirişli cendere olmaktadır. Birçok bilgin bu icadı Hellenistik veya Roma dönemlerine atfediyorlar[1].

 

[1] ibd.. s. 101-123.