Eski Mısır’da tarım Nil’in taşmasına sıkıca bağlı idi: Temmuz ortasından itibaren tarlalar suya gömülmeye başlar ve ekebilmek için, yerine göre Eylül sonu ile Kasım arasında nehrin çekilmesini beklemek gerekirdi. Bu itibarla ekimden hasada, çiftçi ancak dokuz ay çalışabilirdi. Bu itibarla toprak yüze çıkar çıkmaz köylü işe koyulurdu.
Toprağın uzun süre suyun altında kaldığı yerlerde ekim, sıvı çamur olan zeminde herhangi bir hazırlık çalışması yapılmadan, hemen başlardı ve tohum, serpme yoluyla atılırdı; arkadan, iz açmak değil, sadece onu toprağa gömmek işleviyle saban gelirdi (şek.25). Çok hafif olan bu saban hayvanların boynuzlarının dibinden geçen kolanlara basitçe bağlıydı. Bir adam tutaktan tutar, bir yardımcı da sopa darbeleriyle hayvanları yürütürdü. Yumuşak toprakta tohumların gömülmesi çapayla (fot. 6. sağ üst ve 8) ya da basitçe tarladan bir eşek veya küçükbaş hayvan sürüsü gezdirerek (şek. 26) yapılabilirdi. Her iki halde de ekici önden giderek tohumu saçar, çapacı ya da hayvan sürüsü onu takip ederdi.
Suyun az zaman kalmış olması ya da taşkının çok hafif geçmesi sebebiyle zeminin daha metin olması halinde, köylü önce toprağı çapa veya sabanla kabartıp yumuşatmak durumunda olur ama bu aletlerin her ikisinin de fazlaca sağlam olmaması hasebiyle, işbu hazırlık sürmeleri derin olmazdı. Böylece hazırlanmış zemin, ıslak zeminde olduğu gibi ekilip tohumlar aynı şekilde gömülürdü.
Şek.25. – Eski imparatorlukta ekim (DAT’den)
Olgunlaşmaya kadar ekinler zeminin rutubetiyle yetinecekti. Sadece nehrin yakınındaki arazi, suların çekildiği zamanlarda sulanabilirdi ki bu da sebze ekimine inhisar ederdi şöyle ki büyük tarım tamamen bir yandan taşkına, bir yandan da bent ve kanalların bakımına bağlı kalırdı. Bu noktada suyun âdilâne tevzii de önemini korurdu. Ancak Helen döneminden itibaren Arşimed spirali ve bostan dolabı (bkz. C. I. fot. 13 ve 14) sayesinde tarım, nehrin kabarma yüksekliğinden biraz daha az bağımlı hale gelmiş ama bunlarla tek bir hektarı sulamak için beş günden fazla çalışmak gerekmiş; bitkilerin bütün gelişme süresi içinde sadece iki kez sulamakla yetinilmesine rağmen sistem her zaman için sınırlı kalmış.
Şek. 26. – Tohumun toprağa bastırılması. Önde giden ekici, bir taraftan tohum serperken öbür taraftan koyunları yürütmek için onlara yem tutuyor. M.Ö. yakl. 2400, Sakkara-Mısır’da bir mezardan (A history of technology’den)
Klasik Antikçağlarda Mısır bir buğday ambarı olarak ün yapmışsa bu, bir taraftan nüfus kesafetinin bugüne göre çok daha az oluşu -böylece de Mısır daha kolaylıkla ihraç edilebilir bir zahire fazlasına sahip olabiliyordu- öbür yandan da ve özellikle, yabancı efendilerin, Grek veya Romalıların, yerli çiftçiyi kendi öz ihtiyaçlarına feda edişleri sayesinde vaki idi.
Hasat, yeni taşkının başlamasından hemen önce, Mayıs – Haziran’da, bazen de Nisan’da yapılırdı. Herkes, başak toplama işiyle görevli çocuklar dâhil, buna iştirak ederdi. Orak marifetiyle hububat yarı yükseklikten kesilirdi şöyle ki samanın bir büyük bölümü zeminde kalırdı ve taşkın suları gelmeden hayvanların beslenmesine bırakılırdı. Yapılan demetler eşeklerle dairevî harman yerine taşınır, bu yerin yakınında bunlardan küçük, yamuk demetler hazırlanırdı. Harman döğmek için, demetlerle kaplı harman yeri üzerinde bir hayvan sürüsü döndürülürdü. Hayvanların tırnakları taneleri saplardan ayırır, bu arada çiftçiler demetleri, çatallarla durmadan altüst ederlerdi ve nihayet genç kadınlar, belden yukarı çıplak halde, taneyi kalburlarlardı (savururlardı) (şek. 29).
Şek. 27.- Eski Mısır’da toprağın tarıma açılması. Bir gölcükten sulanan engebeli zeminde bir adam ağaç ve çalılıkları kesmektedir. Adamlar çapa ve tokmaklarla toprağı kabartıp kesekleri kırıyorlar. Hazırlanmış zemin daha sonra bir öküzler takımıyla sürülüp ekiliyor. Solda, adamların yiyeceği hazır bekliyor ve susamış bir rençper su tulumundan içiyor. Yakl. M.Ö. 1420, ‘Thebes’de bir mezardan (A history of tecnology’ den).
Şek. 28.-Saduf’la hurma bahçesinin sulanması. Bahçıvan bir kalastan iskele üzerinde durmakta olup kovasını bataklık bitkileriyle çevrili bir gölcüğe daldırmıştır. Âletin kilden karşı ağırlığı onu meyilli bir tahta oluğun hizasına çıkarır; buradan da su, hurma ağacının dibine açılmış çukura varır. M.Ö. yakl. 1500, Thebes’de bir mezardan (A history of technology’den).
Şek. 29 – Buğday kalburlayan (savuran) Mısırlı köylü kadınlar (DAT’den)
Bundan sonra kâtipler işe müdahale edip mahsulün ölçülerek ya mülkün sahibinin ya da çiftçinin bağlı bulunduğu tapınağın silo’larına taşınmasına nezaret ederlerdi. Gerçekten daha en eski günlerden itibaren Mısırlılar tahılların muhafazası için silolama’yı uygulamışlardır. Toprak silolar genellikle kubbeli olup ürün üstte açılmış bir delikten doldurulur, ihtiyaç hâsıl oldukça da altta bulunan bir başkasından çekilirdi[1].
“Kanal” sözcüğünün karşılığı olan mer, Mısır yazısında (M.Ö. 3000’den itibaren) tespit edilen en eski sözcüklerden biri olup adj – mer “kanal kazıcısı(?)” sözcüğü de Firavunlar idaresinin en eski unvanlarından biri oluyor. Kanal kazılması hususunda Mısırlılar yüzyıllar boyunca inceden inceye gözden geçirilmiş teknikleri sayesinde Assuan’da 1. çağlayanın devasa granit kitlesi içinde, M.Ö. 2150’lere doğru, içinde gemi yüzdürülebilir küçük kanallar açabilmişlerdir[2].
Sulama suyunun eşit dağılımının ölçülmesi gereği, Mısırlıları güneş saati (gnomon)nin icadına sevk etmiştir. Mısır dilinde suyu, kaynağı, görünümü vs.sine göre ifade etmek için on yedi kelime ve bunu ima etmek için de on altı dolaylama bulunuyor[3].
[1] DAT.s. 35-8.
[2] ibd., s.217.
[3] ibd. s.385.