Almanya’da Birleşmeden Beri Anti-Semitizm Ve Yabancı Düşmanlığı

Aralık 11, 2017
Kültür Eserleri > Faşizm Alman Kimliği Türkiye İle İlişkiler - Cilt 1 > Almanya’da Birleşmeden Beri Anti-Semitizm Ve Yabancı Düşmanlığı

Almanya’da Birleşmeden Beri Anti-Semitizm Ve Yabancı Düşmanlığı

Craig bize Alman kimliğinin birçok veçhesini sergilemişti. Peki, işbu “veçhe”, iki Almanya’nın birleşmesinden sonra, günümüzün “Almanya”sında ne şekil almıştı? O günlerden bugüne acaba ne değişmişti? Yahudi ve genellikle yabancı düşmanlığının derecesi hangi mertebelerde kalmıştı?

 

Toplum içinde anti-semitizmin derece ve anlamını saptamak için çeşitli olguların tahlili gerekir. Kamu kanaatı; entelektüel seçkinlerin tavrı; medyanın işi ele alışı; azınlık karşıtı faaliyetler; hükûmetin Yahudilere yaklaşımı ve politikada, adliyelerde ve eğitimde Yahudi aleyhtarları; sağ kanat örgütlerinin ideoloji ve faaliyetleri vs. Sonuçlar, analizin seçilmiş konusuna göre değişiyor. Biz aşağıda, bir yandan Yahudi ve Yabancılara karşı kamu tavrı, öbür yandan da açık, bazen sert anti-semitizm ve xenophobia (yabancı korkusu ve düşmanlığı) hareketleri üzerine yoğunlaşacağız.

 

Günümüzde Yahudilerin reddedilişi, nasyonal-sosyalizm ve Alman tarihine doğru tavırların bağlamı içinde görülecektir. Günah, sorumluluk ve tamirler, buna dahil başlıca sonuçlar oluyorlar. Aşırı sağ kanatçılar daima anti-semitizmi xenophobia ile birlikte mütalâa ediyor: Yahudilerin, devletin ve medianın sağ kanata saldırılarının arkasında olduklarından şüphe ediliyor. Yabancılar (Ausländer), öbür yandan, rakip olarak telâkki edilip “düşman”ın mevcut ve somut bir cisimlendirilmesi gibi görülüyorlar. Sosyal olarak bütünleşmiş Yahudi grubu gibi görülen orta sınıfa karşı önyargı, bunların çok fazla etki ve malî güce sahip oldukları şeklini içeriyor. Göçmen işçiler ve çalışma piyayasası merdiveninin en alt basamağında bulunan sığınmacılar da aynı önyargının muhatabı oluyorlar ve bunlar hakkında olumsuz bir imaj yaratılıyor: Bunlar tembel, çok sayıda çocuk sahibi, cinsî meselelerde laûbalîdirler.

 

Toplumda anti-semitizm ile xenophobia, aynı ölçüde hüküm sürüyor. Gerçi, antisemitlerin çoğu, ideolojik olarak bir sağ-kanat çekirdeği teşkil edip yabancı düşmanı iseler de, bazı göçmen gruplarına veya genel olarak muhacerete muhalefet çoğu kez Yahudilerin tümden reddini, özellikle daha genç kuşaklar arasında, tazammun etmiyor. Mevcut ve korkulan rekabet ve ihtilâfa dayanan grup kini, iş Yahudiler ve siyahîlere gelince, daha az belirgin oluyor. İşbu geleneksel günah keçilerine karşı önyargı, ethno –kültürel mesafe, geleneksel önyargı ve ırkçılıktan kaynaklanıyor; ama kin, kamuda, Türk ve Araplara karşı yabancı düşmanlığından daha az cari oluyor. Yahudilerden sosyal mesafenin nispî aşağı düzeyi, işbu göreceli küçük ve görünmez grup ve sosyal mücadelenin yokluğu ile izah edilebilir. Ama daha önemli olan, anti-semitizme karşı yükselen kamu tabusunun etkisi, antisemitizmin tarihi hakkında savaş sonrası eğitim ve zulüm görmüş Yahudilerin kaderi oluyor. Bu tür bilgiler öbür azınlık grupları için mevcut değil. Şöyle ki Yahudiler, geleneksel günah keçisi rollerini kaybetmişlerdi ve bu arada başka gruplara karşı kin, artık daha çok revaçta oluyor.

 

Bu tahlil, yabancı düşmanı kişilerin mutlaka anti-semitik olup olmadıkları sorusunu ortaya çıkarıyor. Mamafih, hem kuvvetli Yahudi aleyhtarları ve aşırıcıların, yani derinlemesine köklenmiş önyargılı olanların, yabancıların ve Alman olmayanların, ethnik, kültürel ya da sair farklara bakmadan reddi hususunda sesleri yüksek çıkıyor.

 

Özellikle Doğu Almanya’da Yahudilere ve yabancı uyruklulara karşı tavırları arasında oldukça büyük farklılıklar bulunuyor. Doğu Almanlar, Batı Almanlara göre, belirgin şekilde daha az antisemitik, ama daha çok yabancı düşmanıdırlar.

 

Alman Demokratik Cumhuriyeti’nde devlet doktrini, Yahudi aleyhtarlığı ve neofaşizmi kapitalist ülkelerin sorunu olarak mütalâa edip böylece kendi halkını Nazi faşizmi babında herhangi bir tarihî sorumluluğun dışında tutuyordu. Doğu Almanlar bunu kabul etmişlerdi; yazar Stephan Hermlin’in deyişiyle, bunlar “Alman nüfusunun yarısının Nazi döneminde antifaşist olduğu” inancı içinde yaşıyorlardı. Günahtan kurtulmuş olmak, Doğu Almanların neden daha az anti-semitik olduklarını ve katliâmın hatırasının daha az reddini izah ediyor gibidir. Doğu Alman devleti tarafından ilân edilen antifaşizm, anti-semitik fikirleri sürekli tekidetmeyi imkânsız kılıyordu. Batı Almanya’da, öbür yandan, okullarda ve kamu yaşamında çok yoğun şekilde nazizmle uğraşma, Yahudiler hakkında önyargıların da nakledildiği manasını tazammun ediyordu. Bu keyfiyet, özellikle atheistik DAC’de gerçekten yok olmuş dinî anti-Jüdaizm hususunda bilirgindir.

 

Birleşmeden bu yana kamuoyu eğilimleri araştırmaları, 1990’da bir birleşik Almanya’nın “geçmişe geri dönüş”ünün fazla iddialı karamsarlığı veya gürültülü milliyetçilik, Yahudi aleyhtarlığı ve ırkçılığı teşvik eden bir “Dördüncü Reich” heyulâsını nakzediyor. Ama iyimserliğin karşısında da yabancı düşmanlığı şiddeti, neonazi gösterileri ve anti-semitik saldırılar dikiliyor; bunlar özellikle 1991 ile 1993 arasında yoğun olarak vâki oluyorlar. Mamafih tavırlar ve fiiliyat arasındaki ilişkilere dair sosyo-psikolojik buluşla, belirgin davranışın büyük ölçüde durumsal koşullara bağlı olduğunu gösteriyor. Ayrıca, aşırı kanatların şiddet hareketleri, çoğunluğun tavırlarını yansıtmıyor. Aksine, kundaklama, canavarca saldırılar, işbu şiddet faillerinin ve bunların nefret ve hakir görme propagandalarının tecridine götürüyor.

 

Bunların tavır ve davranışları arasındaki farklılık, özellikle yabancı düşmanlığı ve Yahudi aleyhtarlığı faaliyetlerine iştirake dair tahlillerde sağ-kanat aşırılarının yaş dağılımında belirgin oluyor. Aşırı sağ kanat ve Yahudi aleyhtarlığı tavırları, her iki cinsiyette daha yaşlı Almanlarda genel olup gerçekte şiddetli cinayetten sorumlular, gençler oluyorlar.

 

Şüphesiz tavırlarda nispî istikrar, son on yıl içinde Almanya’da yabancılarla Yahudilere yönelik şiddet hareketleriyle tezat teşkil ediyor(273) .

 

.

.     .

 

1990’ların ilk yıllarında çirkin yabancı aleyhtarı sertlikler, duvarlara çizilen sıvastika grafittolar ve vandalizmin Alman birleşmesinin neş’eli ve barışçı görünümlerinin yerini aldığında bazı gözlemciler, Almanya’nın fecî geçmişinin yeniden su yüzüne çıkacağını ileri sürmüşlerdi. Yine bir çalışkan ve itaatkâr Volksgenossen (Alman ulusal birliği üyesi) ordusunun seferber olup Avrupa’yı altüst edeceği korkusu, ellerinde mum ışıklarıyla sertliği kınayan milyonlarca göstericinin yürüyüşü tarafından bertaraf edilmemişti. Katliâmdan sorumlu bir ulusun süregelen antisemitik ve xenophobik kini, harp sonrası Almanya’sının geçmişle münasebet politikasının başarısız olmuş olduğu şeklinde görülmüştü.

 

Geçmişle nasıl doğru dürüst meşgul olunacağı sorusu, 55 yıl önce kuruluşundan beri Federal Alman Cumhuriyeti’ni rahatsız edip durmuştu. Politikacılar, akademisyenler, öğretmenler, gazeteciler ve sıradan vatandaşlar, hatırlama ve geçmişle uzlaşma babında farklı deliller göstermişlerdi. Almanya’da siyasî kültür, entelektüel tartışma ve alenî nutuklar geçmişin hatıralarından kaçınmayı başaramamışlardı, şöyle ki, başka ülkelerle mukayesede Almanya’nın yakın zaman tarihi birçok kolay olmayan sorunu davet ediyordu. Gerçekten, hatıraların kutlanmaları, savaş suçlularının yargılanmaları, politik skandallar, yabancılara karşı şiddet olayları, harp sonrası ve Duvar sonrası Almanya’da, ülkenin geçmişle nasıl bağdaşacağına dair sonuçların hassas tabiatına işaret ediyor. Federal Alman Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri Almanlar, unutma ve hatırlama, geçmişte olanlara mesafe koyma ve topluca günahı, ayıbı ve sorumluluğu kabullenme arasında ince bir çizgi üzerinde yürümüşlerdir.

 

Antisemitizm ve xenophobia’nın sonucu mütalâa edilirken daha geniş kültürel ve sosyal çerçeve ile tarihî gelişmeler akılda tutulacaklardır. Yahudilere karşı nefret ve düşmanlık, 2000 yıldan fazla bir süreden beri Batı uygarlığının bir sabitesi olmuştu. Bu düşmanlık tavır ve davranışlarının zaman içinde değişmediği manasına gelmiyor. Gerçekten, “modern” ve Yahudi karşıtı beylikler, Hıristiyan dinî “inançlar” ile XIX. yy felsefî ve ideolojik fikirlerinin bir karışımı oluyorlar; bu sonuncular gerçi, güzelleştirilip siyasî kimi biolojik ve anthropolojik ırkçılık, anti-komünizm, anti-kapitalizm ve anti-zionizm ile yoğurulan çeşitli alt konuşmalara dönüştürülmüşlerdir. Bu itibarla araştırmacılar, modern öncesi, çoğu dinî ve mitolojik antisemitizmi modern çoğunlukla siyasî, ideolojik ve ırkî olarak teşvik edilen anti-semitizmden tefrik etmişlerdir. Ayrıca, Yahudilere karşı kin, keza suçluluk hissi, ulusal gurura, grup ihtilâfına, nadir kaynaklar hususunda rekabet ve ethnokültürel mesafeye bağlanabilir.

 

Harp sonrası Batı Almanya’sında anti-semitik önyargının değişmesi hakkında ilk araştırma, din, milliyetçilik, ırk ve ekonomi tarafından teşvik edilen antisemitizmin gerilemekte olduğunu telkin ediyor. Sosyal mesafe, hissî red ve Yahudilere karşı ayırım yapmaya hazır olma keyfiyetleri, önemli ölçüde değişmiş(274) .

 

.

.     .

 

Sosyalist rejimlerin çöküşü ve iki zıt siyasî blok arasındaki toslaşmanın sonucu Almanya’da ve bütün Avrupa’da derine inen değişmeler ve sademelerin tetiğini çekmişti. Bu gelişmelere milliyetçilik, yabancı düşmanlığı, antisemitizm ve şiddetin artması olguları refakat ediyordu. Her ne kadar Almanya’da 1990 – 1993 döneminden sonra aşırı sağ kanat şiddet hareketleri azalmış gibi görünülüyorsalar da, toplum içinde bir sağ kanat, milliyetçiliğin, sağ kanat aşırılığının ve yabancı korkusunun önerilebileceğine sürekli olarak dikkati çekiyordu. Bu keyfiyet hem Doğu, hem de Batı Almanya için cari olup sağ-kanat aşırılığı ve xenophobia, tüm Almanya’yı etkileyen sorunlar oluyorlardı. Bununla birlikte insan kendi kendine bunların “antifaşizmin kalesi” olduğunu iddia edip sürekli olarak “halklar arasında dostluk” ve “proleter internasyonalizm”den sözeden bir sosyalist devlette tırmanabileceğini sormaya götürüyor. O halde bunlar, sadece bir yüzey örtüsü olup bunun içinde otoriter Doğu Alman sisteminde mi daha önceden yerleşmişti, yoksa aşırı şiddet ve nefret, sosyalist sistem ve birleşmenin bir alt ürünü mü oluyorlardı?

 

1990’ların başında Hoyers-werda, Rostock, Mölln ve Solingen’de yabancılara ve sığınmacılara belli başlı şiddetli saldırılar nedeniyle, sağ kanat aşırılığı ve artan xenophobik şiddete yatkınlığın sebeplerinin araştırılmasına başlanmıştır. Kimine göre bu olaylar, sosyal bireyleştirilme sürecinin hâsıl ettiği yaşam tarzının değişmesi nedeniyle oluyor ki bu değişme, bazı koşullar altında, sağ kanat asırı ve xenophobik tavırların gelişmesini desteklemiş olabilir. Nihayet sorunlar, Doğu ve Batı Almanya’da aşırılık ve şiddetin farklılıklarına ve benzerliklerine müncer oluyor. Bunların ayrıntılarına girmiyoruz(275) .

 

.

.     .

 

Almanya’da aşırı sağ grup ve örgütlerin ateşli belâgatlarının çekirdeğinde, başlıca yabancılara yönelik xenophobia yatıyor. Bu çevrelerde, Alman Yahudileri de “yabancı” telâkki ediliyorlar ve antisemitizm çoktanberi aşırı sağ kanat ideoloji ve propagandasında merkez unsur olmuştu. Son yıllarda, katliâm geçmişi ve bunun son noktası Auschwitz’in sürekli hatırlanmasına muhalefetin bir sonucu olarak, yeni tip bir antisemitizm merkeze yerleşiyor.

 

1994’te yapılmış bir araştırmada cevap verenlerin % 52’si acılı nazi geçmişinin tartışılmasının kesilmesini istemiş. Aynı araştırmada “Yahudilerin Nasyonal-Sosyalist katliâmını kendi çıkarları için istismar edip etmedikleri”ne cevapların % 15’i kesinlikle böyle olduğu, % 24’ü de bir dereceye kadar bunu kabul ettikleri yönünde olmuş.

 

Sağ kanat aşırıları, işbu katliâm tartışmalarının yarattığı yorgunluk ve geçmişle araya mesafe koymaktan kendi amaçları için istifade etmeye çalışıyorlar. Alman tarihinde can çekişmekte olan Nazi bahsinin kolaylıkla kapatılamayacağı keyfiyeti, aşırılar tarafından Yahudilerin ve yabancı ülkelerin (Ausland) menfaatlarını körüklediği şeklinde yorumlanıyor. Bu tür algılanıştan hâsıl olan kin, aşırı sağ’ın üyeleri tarafından istismar ediliyor. Bunlar Yahudileri ve İsrail’i manevî ve nihaî malî kazanç için Nazi cinayetlerini ayakta tutmakla suçluyorlar. Keza aşırılar, Yahudilere, bunların kumpas kurdukları ve Alman halkının beynini yıkadıkları için yükleniyorlar(276) .

 

(273) Werner Bergmann . – Anti-semitism and xenophobia in Germany since unification, in  Coll. – Antisemitism and xenophobia in Germany after unification.

(274) Hermann Kurthen . – Antisemitism and xenophobia in United Germany , in ibd.

(275) Wilfried Schubarth – Xenophobia among East German Youth , in   ibd .

(276) Juliane Wetzel . – Antisemitism among right-wing extremist grups, organisations and parties in Post – unification Germany. in ibd.