Kürt olmakla Doğu Anadolu – İran kökenli olan Selâhattin Eyyubî’nin duvarlarını gül suyuyla tathir ettirdiği Ömer Camii aslında İsrael’lilerin, üzerinde kurban kestikleri, (Hz). İbrahim’in, oğlu Ishak’ı (boğazlamaya hazırlandığı, ortasında bir delik bulunan büyük kayanın üstüne Ömer’in 637’de yaptırdığı küçük ahşap mescit olup aynı yerdeki bugünkü camii halife Abdülmalik inşa ettirmiştir. Ama hâlâ Ömer Camii olarak bilinir.
Büyük kayanın ortasındaki delik, kurban kanlarını topladığı gibi melekler de orada bir araya gelirlermiş. Selâhattin’in özellikle büyük itibar gösterdiği cami, bu kayanın üstüne inşa edilmiş olanıdır. Nasıl olmasın ki Elias’tan Muhammed’e kadar bütün peygamberler bu kayanın üstünde dua etmişler, İslâm’ın peygamberi de Miraç gecesi bunun üstünden gökyüzüne çıkmıştı.[1]
“Önindedür Resûlün kademi hem
Yüzün sür ki ola derdüne merhem
Resûl mi’raca hem andan gidüpdür
O taş üzre ayağı yir idüpdür
Gir ol Sahrenun altında namaz kıl
Resûlün başı yiri andadur bil
Resûle izzet idüp kalkmış ol taş
Ana sen ümmet isen çekmegil baş
…”[2]
Bir taş kültü ayan olmaktadır; akla yine de “kayadan doğma” (petra genesis) Mithra geliyor.
İsmail Hüsrev Tökin beyin bir Nakşibendî şeyhinden öğrendiğine göre bu tarikatın bir kolunun akidesinde, tıpkı Yoga’da konsantrasyon için kullanılan Lotus’lar (Letaif) gibi bir Kalp Lâtifesi, Sırr Lâtifesi (sol memenin iki parmak altında), onun üstünde Hafi Lâtifesi, göğüs ortasında Ahfa Lâtifesi, iki kaş ortasında da Nefs-i Küll Lâtifesi vardır. Her biri, Lotus’larda olduğu gibi ayrı ayrı renklerde görülür: kırmızı, sarı, yeşil, beyaz… Bu Letaif’in her biri birer gül ile temsil edilmektedir.
Başka kollarda Letaif’te gül yerine ışık bulunur. Bir başka kolda da kaşla kalp arasında bir nuranî müselles vardır.
“Medfenimin toprağından
Rıdvan’ın Bahçesi’nin[3] nefis kokuları teneffüs edilebilir,
Çün kemiklerimin iliğinde
O’nun Aşk’ının nar-ı beyzası olan bir buhur vardır”
diyor Abdülkadir Gilanî, “Divan”ının bir yerinde[4]
Mürşidi Kadı Ebu Sa’ad el-Mubarek el-Mulıarremî ona hırka’yı giydirmişti, süluk’unda. Kendisinin dahi süluk zinciri onu Peygamber’e bağlamaktadır:
Ebu Sa’ad – Ebül Hasan Ali bin Muhammed bin Yusuf el-Hakkarî – Ebül Farac Yusuf Tarsusî – Ebül Fadl Abdülvahid Temimî – Ciblî – Ebül Kasım Cüneyd – Sar’ı Sakatî – Mahruf Karhî – İmam Ali Rıza – İmam Musa Kâzım – İmam Cafer Sadık – İmam Muhammed Bâkır – İmam Zeynel Abidin – İmam Hüseyin – İmam Ali el Murtaza – Muhammed el Mustafa.
Bu süluk zincirine göre Kadiriyye tarikatı bir Alevî tarikat olmaktadır.[5] Bağdat’taki derslerinin birinde sufîliğin mistik hayatının muhtelif merhalelerinden ve çeşitli tenevvürlerle varılması mümkün olan haletlerden söz eder, Hallac Mansur’un H. 309 (922) da hayatını feci işkencelerle yitirdiğinde varmış olduğu merhaleyi anlatır. Bağnaz orthodox’lar ne onu anlamış, takdir etmiş; ne de ona ilâhî İttihat ve müteakip sarhoşluktan sonra, bu merhaleyi aşma zamanını tanımışlardı. Hiçbir dostu da onu kurtarma teşebbüsünde bulunmamıştı. “Ben”, diyordu Abdülkadir, “dostlarımdan biri tehlikeye maruz kaldığında onu kurtarırım, ister bu dünyada olayım, ister öbüründe…”
Ortada açık ve unutulmayacak bir necat vaadi vardır.[6] Gerçekten o bu dünyada Allah’ın Halifesi olup O’nun yetkilerini tasarruf eden kişi addediliyordu (İbn Arabî bu görüşte idi). Kuzey Afrika’da Kadiriyye’nin bir kolu olan Cilaniyye’de sufî mistisizmi, İslâm öncesi inançlarla mezcedilmiş ve gizli yeraltı güçlerinin bir kültü şeklinde bu mistisizmin maddileştirilmesi vaki olmuştur. Bütün bunların, orthodox İslâm ile telifi mümkün değildir.
Tarikat İstanbul ve Anadolu’ya XVI. yy.ın ilk yarısında İsmail Rumî tarafından sokulmuş, bu “Pîr-i sani” ünlü Tophane hankahından başka kırk kadar başka zaviye de tesis etmişti. İsmail Rumî Osmanlı Kadirî’lerinin işareti olarak yeşil gülü seçmişti. Süluk eden bir talibe şeyh, on sekiz kenarlı bir gül remzi takardı göğsüne ve tac tabir edilen keçe külâhına.[7] Margoliouth bunun merkezinde Mühr-ü Süleyman’ın bulunduğunu söylüyorsa da bu, mezkûr Mühür’deki gibi altı köşeli (birbirine göre ters konmuş iki müselles) değil, beş köşeli bir yıldızdır (fot. 129). Üstelik bizce çok önemli görünen bir husus da bu yıldızın ışınlar saçmasıdır. Üsküdar’da (İst) Halvetî Aziz Mahmud Hüdaî tekkesinin haziresinde bulunan, Kadiriyye ve Üveysiyye’den Şeyh Mehmet Aziz Bedreddin’in (H. 1259-1338) mezar taşının üstünde de bu her iki yıldız bulunmaktadır, (fot. 130). Şeyhin mezarını çevreleyen demir parmaklıkların baş örgesinin de çam kozalağı olması ayrıca dikkati çekiyor. Bunun bir rastlantı olmadığına, aynı hazirede bulunan ve tepeleri birer kozalakla süslü iki taş daha delalet ediyor (fot. 131). Burada Attis de, mezkûr tarikatlarla hemhal olmuş… Biz dönelim Mithra’ya, aynı zamanda güneş – tanrı’ya.
Roma Mithraismi, “mysterion” tabiatlı, “mistik” tipten, bir değişikliği deneyen (experience), mağlûp edilemez, varılamaz, tahrip edilemez (invictus), insana intra-cosmic ve extra-cosmic necat sağlayan bir tanrısal varlık üzerine müesses bir din olup mümbitlik temasına yabancı olmayan bir semboller sistemiyle kendini ifade eder. Bu işe tahsis edilmiş özel tapınaklarda icra edilen süluk sistemleri içinde, bir bâtınî (esoteric) prensip temeline oturur. Bir “mahbes” olarak değil de bir “merdiven” olarak tasavvur edilen bir kozmos içinde ruhun değişmesi düşüncesine dayanan bir mysterion strüktürünü haizdir. Ruh, bu merdiveni çıkıp onu aşacak ve yedi kat göğün üstünde “sabit yıldızların” üstün ebediyet, ölümsüzlük (aeternitas) düzeyine girecektir. Celsus’un ünlü metninin zikrettiği sekiz kapı buna işaret eder.[8]
İran’da doğanlar ne kadar çok birbirlerine benziyorlar!… Devam edelim.
Bir iktitafçı (eclectic) Eflâtuniyye’ci olan Celsus (II. yy.), Gerçek söz adlı ünlü eserinde Hristiyanlığı karşısına almış, onu şiddetle yermişti. Bunu, Origenes’in tepkisinden (Celsus’a karşı adlı yapıtı) biliyoruz. Meslekten feylosof olmayan Celsus, dini imparatorluk olan bir dünya adamıydı. Çeşitli millî din ve mitolojilere derinlemesine vâkıf olup bunları mezcetmeyi başarmıştı. Bu arada İran’ı da biliyordu, sekiz kapıyı da.
“Var bir sırat nişânı rahmet kapusı ya’ni
Hızır Nebi makamı Kuds-i mübârekdedür
Yazuk[9] müzd terâzûsı anca sırat köprüsi
Sekiz uçmak kapusı[10] Kuds-i mübârekdedür
…” [11]
Ahmed Fakih, Horasan’dan gelmiş İran edebiyatını ve tasavvufu öğrenmiş, bir XIII. yy. Anadolu şairiydi. O da sekiz kapıyı biliyormuş. Belki de, fot. 131 a’daki taşın sahibi gibi…
Kadiriyye’nin simgesi olan gül(?)ün dış çevresinde gerçekten on sekiz tüveyc sayılıyorsa da bu gerçekten bir gül müdür? Neden ortadaki, ışınlar saçan yıldızla birlikte gökyüzü, Samanyolu, Orion takımyıldızı olmasın…
Neden, Dea Syria’nm Aenus yıldızı olarak özelliği olan sekiz uçlu yıldızlardan olmasın?…
Gerçekten, Hierapolis’te Atargatis’in rahiplerinin giydikleri mahrutî külâhın üzerinde bir sekiz, bir de on altı uçlu yıldız bulunurdu. Bu sonuncusunun Atargatis-Venüs’ü, sabah ve akşam yıldızı olarak ifade etmesi muhtemeldir[12] Harran’da Güneş, Ay’ın yanı sıra Yıldızlar’a, Gezegenler’e ve bilhassa Parlak Yıldız’a, yani Venüs, Sabah ve Akşam Yıldızı’na tapıldığını biliyoruz. Atargatis, bir bukranion üzerinde bir yıldız olarak temsil edilirdi.[13]
Bu sekiz ve onun iki katı olan on altı köşeli yıldız, Kadiri şeyhinin tac’ına ve göğsüne varana kadar on sekiz köşeli olmuş olamaz mı? “Sekiz kapı” neden bu yıldızın uçları olmasın?… Mezar taşı üstünde, en tepede ve tac’ın altında bulunan “gül”lerin (fot. 130) bu her iki yıldızın bir devamı olmadığı kesin midir? Harran’ın yakınında Edessa (Urfa)da Mithra kültünün revaçta olduğunu bilmiyor muyuz, o “Doğu’nun Atina’sı” Edessa’da?…
[1] H. J. Schoeps (Übers. und Bearb.).- Die grossen Religionen der Welt, München 1958, s. 108-9.
[2] Ahmed Fakih.- op. cit., s. 34.
[3] Cennet.
[4] M. A. Ainî.- Un grand saint de l’Islam. Abd-Al-Kadir Guilânî, Paris 1938, s. 223.
[5] ibd., s. 51.
[6] ibd., s. 60-1.
[7] D.S. Margoliouth.- Kadiriye, in İA ve EI.
[8] Bkz. U. Bianchi (ed.).- Mysteria Mithrae. Proceedings of the International Seminar on the “Religio – historical character of Roman Mithraism…”, Leiden 1980.
[9] Günah.
[10] Tarafımızdan belirtildi.
[11] Ahmed Fakih.- op. cit., s. 44.
[12] H. J. W, Drijvers.- Cults and beliefs at Edessa, s. 31.
[13] ibd., s. 40, 106, 150-1.
( * ) Site yönetimi tarafından eklenen başlık, bağlantı ve içerikler – bu içerikler kitabın orjinalinde yoktur okuma kolaylığı için site yönetimi tarafından eklenmiştir.