Kültür Eserleri > THKK 2/A - Tarım, Hayvancılık, Meteoroloji > 87. Bölüm

Tahterevalli ve çeşitlemeleri *

Fot. 116 ve şek. 7’de görülen tahterevallinin tahmin edilemeyecek kadar çok isme sahip olması, bu oyuncağa Anadolu adamının verdiği önemin bir işareti olabilir; bu önemin muhtemel temelleri üzerinde J. P. Roux ilginç bilgiler veriyor: bu alet, ağacın etrafında dönme (tavaf) ritüelinin bir hatırası ya da bir mukaddes ağaç hayatıyla herhangi bir türlü ilişkili olabilir mi sorusunu ortaya atıyor.

Her ne kadar sağladığı eğlence ve “sıhhî” olması keyfiyeti dahi yeterince önemli ise de bu oyuncağın kökeni herhalde dinî olmalıdır. Mezkûr bilgin, gördüğü tipleri şöyle tarif ediyor: “Çıngıldak, yere dikey olarak kakılmış bir ağaç kütüğüyle bunun çapından haylice kalın çapta ve bunun üstüne yatay olarak vaz edilmiş bir başka kütükten müteşekkil ilkel bir alettir. Tamamı epey yüksek, adam boyunda olabilir. Ama çoğu kez bir metreyi geçmezse de yatay kütük 5, 10 veya 15 metreyi bulabilir. Oyuncular çifter çifter, iki, dört, en fazla altı ve her iki tarafta müsavi adette olmak üzere yatay ağaç üzerine yüzükoyun, “göbekleri ağaca gelecek şekilde” uzanırlar ve alet döndürülür. Genellikle iyi hazmetmek için bir çare ve dalak hastalıklarına bir deva olduğuna inanılır. Bunu teyiden de bize çıngıldak’ın yemeklerden sonra çevrilmesinin gerektiği söylendi. Ama daha başkalarında da “sabahları kadınlar, öğleden sonra erkekler döner”. Bazı mütemmim bilgiler ritüeli aradan görme imkânını veriyor. Özellikle bu oyuncak göç esnasında kullanılır; yayla’da da onunla oynanırsa da kış döneminde hiç kullanılmaz. Dönme daima saat akrebi cihetinde olacaktır. Bunun ilkbahar göç’ünde yapılmasının sebebi kesinlikle belirtilmektedir: ‘ovanın bütün kötülüklerinin kaybolacağı’ sanılır. Bugün çıngıldak’ın terk edilmeye başlanması, arz ettiği tehlikelerden ötürüdür: ‘ölümle biten ve bilhassa çocukların uğradıkları kazalardan korkulmaktadır’…”[1]

M.Roux bu izahatında üst yatay kütüğün, dönerken aynı zamanda yukarı aşağı da kalkıp indiğinden söz etmemiş. Bugün çocuk bahçelerinde görülen tahterevalliler ise dönüş yapmaz, sadece yukarı aşağı inip kalkar. Bizim Toros’ların Gümüş köyü doğrultusunda Darboğaz yaylasında görüp fotoğrafını verdiğimiz oyuncak, bir “teknik” varyant arz ediyor: dikey mihver yatay kütüğün ortasında olmayıp bir uçtan takriben üçte bir mesafede bulunuyor, şöyle ki uzun uca bir, diğerine iki veya daha çok çocuk biniyor (eşit moment sağlanıyor) ve dönerken de uzun uç, hayli yükseklere kalkıyor. Çocuklar, bizim gördüğümüzde, ağaca ata biner gibi oturuyorlar ya da ona basitçe asılıyorlar.

Türkiye’nin doğudan batıya, kuzeyden güneye her tarafına yayılmış bu aletin, varyantlarıyla birlikte yüze yakın adı vardır. Kentlerde, özellikle İstanbul’da ona verilen “tahterevalli” ismi “tahtırevan”dan galat olmalıdır.

Diğerleri genellikle birkaç isim ailesi halinde kümelenmiş olup ya çeşitli hareketleri ya da oyuncağın çıkardığı sesi ifade ediyor:

Ağdırış eğdiriş (Bo), ağdtrmaç çöğdürmeç (Kü, Bil. Ks). Ağdırmak, ağmak = bir şeyi eğmek, meylettirmek, çekmek (Gaz, Mr, Nğ, Krş, Yz); topallamak, aksamak (Dz); ağır basarak çökertmek (Kü, Çkr); yükseltmek, havaya doğru kaldırmak (Kn, İç, Ba).

Cıngıldak- cıngıllak – cıngırak – cıngırdak- cıngırgeç – cıngırık (Kn, Kü, Brd, Mğ, El, Ml, İç, Uş); cırnik (Ezm), cinnik (Ar), cırnık (Rz). Cıngıldamak = acayip ses çıkarmak (İsp, Gaz, Kn, Ada); hafif meşreplik, oynaklık etmek (Gaz); su, bulunduğu kabın içinde çalkalanmak (Ks, Çkr, Mr).

Çızakcızakcızancızdan… (Nş, Ky, Ada, Ank); çeylençuş (Bo).

Cıkırancıkcıkırıkçıkırangaççıkırmakırçıkrancıkçıkrıkcıngırşak (Tk, Gm, Es, Or, Bo, Ezm, İst, Krk, Af, Brs, Ks.) Bu sözcükler, varyantlarıyla hep hareket ifade etmekte olup bunların kökeni konusunda I. ciltte uzunca söz ettiğimizden[2] bunları tekrar etmeyeceğiz.

Çödürükçödürüçokçoğdürmenin tahtasıçödürüm çüşçöğdırim çüşçöğdür çüşçöğdürüm çökçöylengüççöyrülce (Ank, Yz, To, Çr, Ama, Ky). Çöğ — zirve (Ada, Mğ); çöğdürmek – dayanma noktası ortada olan bir manivelânın bir ucuna basarak kaldırmak (Brd, Es, Ezc, Ank, Nş).

Dalav, Nğ’de aynı zamanda atlıkarıncadır da.

Gıncırakgancırdakgancırdıkgıcırgıcırancukgıcırdakgıcırı kükmegıcırtmagıcırtmaçgıncıyarıkgıncırdakgıncucakgıncırdayıkgıncırdıkgıngırgeçgıncırıgeçgıngırcakgıngereçgıngırgaçgıngırıç (Ar, İsp, Brd, Dz, İç, Ant, Nğ, İst, Krk, Ezc, Ml, Mr, Mğ, Ks, Ay, Bil, Çr, Ank, Us, Es, Mn, Ada, Ky, Ed, Ezm, Hat). Gırgımcak da Çkr’nın Yapraklı bucağında rastladığımız adıdır, bu aletin.

Kıncırakkıcıngaçkıcırkurcırdakkıncırgıçkıncırıkkıncırlıkkındırgeçkıngıraçkıngırgıç (İsp, Ada, İç. Ant, Çkr, Nğ, Af, Kc, Brd, Kn, Dz, Reyhanlı ve Amik Ovası Türkmenleri – Hat).

Bu son iki isim zümresinde tesmiye-i bittaklid-es-savt (onomatopeia) aşikârdır. Kaldı ki gancırdak diye Çr’da gıcır gıcır ses çıkaran kağnıya denir. Köylerde imal edildikleri şekliyle bu oyuncaklar da, ses çıkarmadan yana, kağnının gerisinde kalmazlar.

Bunlardan başka, yine öncekilerle az çok bağlantılı olarak hüngülmeçhongülmeç (Gaz); sekmecik (Ba); zıngılhıç (Bo); zıngırcıkzıngırgeç (İz); zorbana (Sn) zikredilir.

Bütün bu sözcüklerin Asya kökenli oldukları şüphesiz olup bu aletin, hiç değilse ayrıca döner şekliyle, o kıtadan Türkmen’le birlikte gelmiş olduğu söylenebilir. Nitekim beraberce gelen DLT’de: agış = yükseliş (I/61); ol meninğ birle tağka agıştı = “o, benimle dağa çıkmakta yarış etti” (I/185); yügün çıngıl çıngıl etti = “gem çingil çingil etti”. Buna benzeyen her ses de böyledir (III/366); tış çıkradı = “diş gıcırdadı”, kapuğ cıkradı = “kapı gıcırdadı” (II/209, III/280).

Sadece en sonda zikrettiğimiz ve Sn ağzı zorbana’da tereddüdümüz var: ζόρι = kuvvet, güç, baskı (ζορμπᾱς = zorba, zalim, baskı yapan) ile bir ilişki aklımıza geliyor, mahallî lehçenin etkisiyle.

“Kaldı ki yer ve gök arasında bir bağlantı kurmada başka oyunlar da sayılabilir. Örneğin… Çin’de, Kore’de vb. uçurtma uçurtmak gibi. Nitekim… bugün Anadolu’da uçurtma üzerine böyle söylenceler bulunmaktadır. Yer ile gök arasında bir yakınlık sağlayan bir oyun da salıncakta sallanmadır… Anadolu’da çok yaygın olan salıncağın belirli mevsimlerde, tarihlerde oynanması da bu ritüelin yaşandığını göstermektedir. Salıncağın bolluk, balık tutmada verimlilik, yağmur, hastayı sağaltmak, bitkilerin büyümesi, arınma ve kötülüğü kovmak gibi işlevlerinin yanı sıra pek çok yerde bir işlevi de yer ile gök arasında bağlantı kurmaktır. Nitekim Hindu’lar Mart ayı ortasında tanrı Krişna için bir salıncak şenliği düzenlerler; öğleden güneşin batışına kadar sallanırlar. Rigveda’da güneşe ‘gökteki altın salıncak’ denir. Veda rahibi salıncakta sallanırken sağ eliyle bir salıncağa, bir yere dokunur ve ‘Yüce Tanrı ile Tanrıça birleşti’ der…”[3]

Bu hayli şümullü sözler, bayram yerlerindeki salıncakların “gerisinde yatanları” da anlatmış oluyor gibi…

[1]              J.- P. Roux.- Traditions, s. 196-7.

[2]              Bkz. s. 331.

[3]              M. And.- Oyun ve bügü, s. 7-8.

( * ) Site yönetimi tarafından eklenen başlık, bağlantı ve içerikler – bu içerikler kitabın orjinalinde yoktur okuma kolaylığı için site yönetimi tarafından eklenmiştir.