Kültür Eserleri > THKK 2/A - Tarım, Hayvancılık, Meteoroloji > 42. Bölüm

Tanrıça – Tanrı hieorogamisi *

Arinna’nın[1] Güneş-tanrıça’sını yerine oturtmak daha güç oluyor. O, gördüğümüz gibi boğayla müzdeviç atmosfer tanrısının eşi olup en önemli dinî merkezin, yani Arinna’nın esas ilâhesiydi. Devlet dini bakımından “Hatti Memleketi’nin, Gök ve Yer’in Kraliçesi, Hatti Memleketi’nin Kral ve Kraliçe’sinin Sahibe’si, Hatti Kral ve Kraliçesi’nin hükümetini idare eden”dir. Fakat Hurri tanrıça Hebat’ın aksine olarak o esas itibariyle bir güneş ilahesidir. Güneş-tanrı ile ilişkileri hiçbir zaman açıklığa kavuşmamıştır. Belli bir syncretism’le Hurrî’lerin aşk, cinsiyet-tenasül ve harp tanrıçası ve Teshub’un hemşiresi Shanshka Babilonya’nın büyük tanrıçası, bütün güney-doğu Küçük Asya ve sair Hitit bölgelerinde tapınılan İshtar’la bir tutulmuştur.

Muzip, hatta zaman zaman münasebetsiz, ama bütün bunlara rağmen “cana yakın” Telepinu’yu evvelce tanıtmıştık.[2] Öyküsü aslında o kadar uzunki bunu baştan ele almamız bize zaman kaybettirir. Bu itibarla işi özetleyeceğiz, ana konumuz çerçevesi içinde.

Demin söylediğimiz gibi Arinna’nın Güneş-tanrıça’sı en alî, devlet ve kült hayatının sıkıca bağlı bulunduğu tanrıçaydı. Yine syncretic bir süreçle bu kaynaşmanın sebebi esas itibariyle siyasî idi, benzer tipte yerel Güneş-tanrı ve tanrıça’ların farik hatlarının çoğunu temessül etmişti’; Hannahanna, “büyük ana” adını almıştı. Bu ad Sümer Ana-Tanrıça’sı Nintu’nun ideogramıyla yazılırdı. Telepinu mitosunda, atmosfer tanrısıyla istişare eden, Hitit’lerin Dumuzi-Tammuz’u olan Telepinu, hiddetlenip bütün tohumları beraberine alarak ortadan kaybolmasıyla, dünyayı sefalet ve açlığa duçar etme kararında öncülük eden odur. Tanrıça’nın bu kararı üzerine hayvanlar, kuzular ve insanlar zürriyetsiz kalır olmuştu. Bitkiler kurudu ve ağaçlar yeni sürgün vermez oldu.

Hikâyenin bundan sonrasını evvelce anlatmıştık.

Kısa bir an için bugüne “dönersek”, yapacağımız bazı yakıştırmaları mazur görecek çıkar, her şeyin boğaz için olduğunu göz önüne alarak:

“Abo, abo!” ve çok sayıda varyantı, Anadolu’nun az çok her yerinde şaşma, korkma ünlemi olarak kullanılır ve abla, anne, büyükanne… yi ifade eder; yani kişiyi koruyacak, bu koruma gücüne sahip yaşça büyük kadını. Aynı şekilde Artvin’de hana! şaşma ünlemi olarak ağızlarda dolaşır. Han, ekin biçilirken tarlanın bölündüğü küçük parçalar (Gm); havav, tohumun bitmesine elverişli nemli toprak (Bt, Ml) ve nihayet hanayı hanay, bir horan oluyor, Sv’ta! Hanaylı diye de ufak bir buğdaya deniyor, İsp’da. Gerçekten bu sözcüklerin hepsi Ana Tanrıça’nın “vazife ve selâhiyetleri” içine giren konularla ilgilidir: tarla, verim, buğday…

Horanı da, halayı da insanoğlu çekiyor, Hatun’u insafa getirmek için. Uzunca duracağız konu üzerinde.

III. ve II. binlerde batı Asya’yı nitelendiren dinlerin karışımında İran yaylası coğrafî durumu itibariyle, muhtelit bir mitos ya da ritusun gelişmesinde olduğu kadar içinde hayli farklı akımların karıştığı çapraşık bir kültürün sair veçheleri bakımından da doğuyla batı arasında bir köprü olma durumundadır. Meselâ Bağdat-Tahran yolu üzerinde, Sar-ı Pul köyünde, daha evvel tanıştığımız tanrıça Ninni’nin kabartmasına rastlanıyor. Sade ona mı? M. Ö. 640’ta, Elam gücünün çökmesine rağmen Ana Tanrıça, yine tanışmış olduğumuz Nanaia olarak mutat “görevi”ni sürdürmeye devam ediyor, bunu Part’lar devrine kadar, yani M. Ö. 250’den M. S. 229’a kadar yapıyordu.

Aynı syncretic süreçle Nanaia, Avesta’nın bahsettiği mümbitlik ve suların tanrıçası Anahitâ oluverdi. Aynı zamanda da hayat dağıtan mistik ırmağı da tecessüm ettiriyordu. Erkeklerin tohumunu, kadınların meme ve sütlerini tasfiye eden, “adı Hanımefendi olan, Kadir-i Mutlak ve Lekesiz-iffetli Büyük Tanrıça” olarak kendisine tapınılıyordu. Kappadokya ve Kilikya’da Ana-Tanrıça Ma ile aynı tutulup birer kutsî fahişe olan rahibeler maiyetiyle birlikte bulunuyordu. İran’a sanki yabancı idi o.[3]

Bu ülkenin dışında kültü sadece Lydia, Pontus ve Kappadokya’da değil, fakat özellikle Armeniyye’de revaçtaydı. Burada “Büyük Hanım”, “milletin şanı ve hayatın dağıtıcısı”, Ahura Mazda’nın kızı ve bütün insanlığın velinimetiydi. Bir cinsî-orgiastic tarafı bulunduğunda şüphe yoktur. Strabon bunu açıklıkla bize bildiriyor: “Pers’lerin kutsi ritusları… hem Med’ler, hem de Ermeni’ler tarafından icra edilir, fakat Anaitis’inkiler Ermeni’lerce fevkalâde taziz edilirler. Birçok yerde ve özellikle Acilisene’de onun şerefine çok sayıda tapınak inşa etmişler, hizmetine erkek ve kadın köleler tahsis etmişlerdir. Bunda bir fevkalâdelik yok; ama kabilenin en namlı kişileri kızlarını, daha bakireyken, ona tahsis ederler ve bunlar tanrıçanın tapınağında uzun süre fuhuş yaptıktan sonra evlenirler…”[4] Bu işler Zela (Zile) ve Kappadokya mabetlerinde de aynı şekildeydi. Herodotus da, Kuruş’un babası Alyattes’in muazzam mezarının parasının büyük kısmını yine “kutsî” fahişelerin verdiğini yazıyor.[5] Böylece de âdetin Lydia ve Phrygia’da da varlığı anlaşılıyor.

Özellikle batı Hindistan ile İran’ın M. Ö. II. binlerde gelenekleri iyice girift bir manzara arz eder. Bu cümleden olmak üzere Siva da, orgiastic görünümü altında bir Dionysos tipini ifade ediyor, cinsî konularda haylice “serbest” bir kültün merkezi oluyor, bir Ana-Tanrıça geleneğinin izlerini taşıyan bir kültün. O gelenek ise Harappa uygarlığına dayanıyor.

Bu kutsî fuhuş konusu da bizi ilerde yine meşgul edecek.

[1]              Nerede olduğu bilinmeyen Hitit tapınağı. Tanrıçasının sembolleri pars ve güvercin olup kocası fırtına ve savaş tanrısı Teshub’tur (GLE).

[2]              Bkz. C. I, s. 524.

[3]              E. O. James.- op. cit., s. 51-140.

[4]              Strabo XI. 14. 16.

[5]              I/93.

( * ) Site yönetimi tarafından eklenen başlık, bağlantı ve içerikler – bu içerikler kitabın orjinalinde yoktur okuma kolaylığı için site yönetimi tarafından eklenmiştir.