Kültür Eserleri > THKK 2/A - Tarım, Hayvancılık, Meteoroloji > 135. Bölüm

Bazı Anadolu halk oyunları nın kökeni *

Artemis’in de, Dionysos gibi, ağaç türünden bitkilerle ilişkisi olduğunu biliyoruz. Bir Erzurum barı, kavak oyunu:

“Ben bir kavak yol üstünde biterem

Gelen geçenlere gölge ederem

Irgalanma kavak seni de budarım

Budar budar odun eder satarım”

Van’ın kuvent oyunu bize yine Fars alanına götürüyor: “kuven”, ak kavak manasınadır.[1] Siirt’in govent’i ise başka şeyler getiriyor akla: “gov”, Ermenice “inek”, “Khov da Kürtçe “ağıl” manasınadır.[2] Bunun da Koç Halayı türünden, onun koç kırımı – koç katımı süresi içinde oynanması gibi, belli zamanlarda oynanan bir hayvan üretimi ile ilgili ritüel dans olması melhuzdur.

Van’da yine davul zuma eşliğinde oynanan havasor halayı vardır ki[3] Ermenice “hava”, tavuk, “tsor”da vadi demek olduğuna göre bu, “Tavuk Barı”nın o dilde söylenişi oluyor demektir.

Dy’ın çapik oyununa gelince yine Ermenicede “tsapik”, doğmak anlamına gelir ki ya güneşin ya da çocuğun doğmasıyla ilişkili olmalıdır. Md’in meyremo, Hınıs’ın meyremi, Bn’lün meryemo, Ml’nın meyruhi, Bt’in Meryem harkuştası dansları ise, İsa’nın anasıyla bağlantılı olduklarını belli ediyorlar. Ama Meryem’in kendisi de Tanrı Anası değil miydi?…

Golankakolanga’nın bir mümbitlik dansı olduğundan hiç şüphe yok: Kürtçe “xol”, toprak,[4] “kolan”[5] ve “kholan”[6], kazmak manalarınadır.

Kimi yerde horitmek, halay çekme anlamına gelmektedir ki bunun “horon oynamak-etmek”in bir kısaltılmış ifadesi olduğunda şüphe yoktur. Ama buradan da “horos-horon”un, genel olarak dansa alem olduğu da meydana çıkmış oluyor.

S.Eyüboğlu’nun “Bakkhalar” çevirisindeki önsözünden bazı kısımları yine ele alalım: “Anadolu’nun çeşitli halk dansları arasında ilk Dionysos korolarından kalmış olanların meydana çıkarılması beklenebilir. Şu kadar söylenebilir ki bunları, temsilî olmayan, coşturucu bir hareket cümbüşü olmakla kalan danslar arasında aramak icap eder. “Horos”, başlangıçta bir dans bile değildi. Fransızca tercümede “dans” kelimesiyle “horos”u ben, Euripides’in tarifine yakın “hora tepme” sözüyle tercüme ettim… horon denilen danslarda ilk Dionysos horos’larındaki hareket sarhoşluğunu andıran hal görünmektedir. Horon’da Euripides’in anlattığı ayak ve baş hareketleri bulunduğu gibi, Bakkha’ların “Euhoy” nidalarını andıran bağrışmalar da vardır”.

Helezon’un hem bir kamerî hierophany, hem de insanın bu gezegenin faziletlerini temessül etmesine yardımcı bir işaret olduğundan söz etmiştik. Yine anlatmış olduğumuz gibi, Hint’ten başlayarak yayılmış bulunan yeniden tecessüt (reincarnation) inanışına göre yeniden doğacak olan ölüler, çeşitli merhaleleri kat ettikten sonra aya varırlar ve burada âmal-i hasene’nin mükâfatını sınırlı bir süre tadarlar. Sonra, çeşitli mutavassıt kademelerden yeryüzüne doğru yollarına devam ederler. Yağmur şeklinde bitkilere ulaşırlar ve böylece de kendilerine tahsis edilmiş rahme onları ithal edecek varlığın nutfesine varırlar.[7] “Döne döne” oluyor bu işler…

Dinî yaşamda bu derece önemli olan bir sembolün elbette bir de dansı olacaktı. Çankırı’nın Helisa Oyunu’nda oyuncular birbirlerini kuşaklarından tutup dönerler.[8] Rumca ελιξ (helix), vida, spiral (helezon) manasında olmanın dışında bu sözcük ayrıca salyangozun da bilimsel adıdır, fot. 151’deki salyangozun.

Arpaçay boylarının Şüregel barı da[9] gözlerimizi Farsçaya çevirtiyor: “şur”, çalışmak, özenmek, meşk etmek, karıştırmak, yıkamak manalarına gelen “şûrîden”den emir olup[10] bunda meful her halde toprak olmalıdır.

Arap alanından Anadolu’ya girmiş bir dans da Zar oyunu olup bu söz Arapça “ekmek, zerretmek” manasına geldiğine göre ekim sırasında mahsulün bereketini sağlayıcı bir dans olmalıdır. Nitekim Kaşgarlı “tarığ ekildi”yi (“tohum ekildi”)[11] “zuri al-zar” şeklinde veriyor.[12] Mısır’da zâr, bir cinlerden kurtulma ritusu olarak biliniyor[13] ki böylece de bunun bir ekinleri koruma ritusu olması muhtemeldir.

Vartivor – vartavar – vertever oyununa gelince, bunun Ermeni kökenli (vard = gül) bir “hıdrellez”, yani baharı karşılama şenliği olduğunu daha evvel anlatmıştık.[14] Bursa’da “beş Mayıs günü öğleden sonra büyükçe bir çömlek içine su, gül yaprakları, çiçek dalları konulur. Mahallenin genç kızlarına haber iletilir. Herkes kendine ait bir eşyayı niyet olarak çömleğin içine atar. Çömleğin ağzı… kapatılır… Ve bir gül fidanının altına bırakılır. Ertesi gün, yani Hıdrellez sabahı hiç evlenmemiş yaşlıca bir kızın başında çömleğin kilidi açılır. Bu, o kızın kısmetinin açılması demektir… Geceden Hızır, güllerin üstünden geçerken altındaki çömleğin içindeki eşyalara, sahiplerine göre, kısmetlerini verir”. Buna Mantuvar eğlencesi deniyor, vartavar’dan galat olarak.[15] Kuzey doğuda Cocon yaylası nerede, Bursa nerede?…

Bu eski vardavar tesmiyesinin biraz daha derince tahlili, bu yaygınlığı da izah edebilir. Muahhar putperest Arşakî devrinin bitiminde bu, tanrıça Astlik, yani Venüs-Aphrodite’nin bir tanrısal sıfatı θεοφόρος olarak kullanılmış gibi görünmektedir. Venüs-Aphrodite’nin ise ilkbaharın, çiçekler mevsiminin, özellikle güllerinin hamisi olduğu bilinir. Bu veçhe altında görülen Astlik Vardavar, Gül’ün şiddetli şaşaasında kendini izhar eden tanrıça; ilkbaharın, yaz tahavvülünün sembolüdür. Gül, Işık’ın, tulu eden güneşin zaferinin simgesidir. İsa’nın Metamorphosis’i, tanrısal Kurtarıcı’nın hayatının gelişmesinde kritik noktayı, tahavvül-ü seyfîyi teşkil eder. Bu itibarla, ilk devirlerde necmî devreye riyaset eden takvim ruhuna, kozmik kader ve talihin nâzımı Tanrı’ya izafe edilen eski vardavar adı, İsa’nın “Tecelli”sine (Transfiguration) nakledilmiştir. Kappadokya’da, Helenleşmiş şekliyle Vartuvarya yortusu tesmiye edilen ve ilkbaharda tespit edilmiş bir yortu Aziz Theodoros Vartuvares ve Aziz Johannes Vartuvares (Vaftizci Johanna) şereflerine kutlanır. Bu iki aziz, tahavvül-ü seyfînin ruhu olarak halk inancına kakılmışlardır. Bu yortular Gül’lerin, Çiçek’lerin, Meyve’lerin ve Sürgün-Filiz’lerin takdisi veya tahsisi gibi telakki edilir ki bunlar hâkim ruhların kutsal simgeleri olmaktadır. Bütün Küçük Asya, Armeniyye ve Grek ülkelerinde kutlanan Βαρτονϐάρία ve Κληδόνες ilkbahar bayramıyla Judaismin Purim kaderler bayramı arasındaki yakın müşabehete işaret edilmiştir.

Kader ve kısmete hâkim bir kâhin tanrı karakteri, Vardavar teriminin tahliliyle de ayrıca meydana çıkar. Burada ilk vard unsuru Ermenicede vard-a-pet “Doctor, Magister, ruhanî reis veya arşimandrid”te bulunup pagan devirlerden kalma ve İranlıların Môbed veya Môg bed’ine az çok muadil, kutsallığa mütedair bir ifadedir ve bu haliyle de “Magister Oraculorum, pontifex” manalarını karşılamış olmalıdır.[16] Gerçekten môbed, ateşperestlerin reisi, hakîm ve danişmendi olup môg = ateşperest ve bed = sahip, reis, serdar’dan müteşekkildir.[17]

Bu uzak uçların “yakınlığı”na bir başka örnek daha verelim. Kilis (Gaz) dolaylarında oynanan Hadidini, Dephone, Havarişko, Aşenig Düzü halaylarından başka Galata Halayı ile Marmara Halayı da var. Bu Havarişko, Havariyyun ile ilişkili bir dans olabilir mi? Bu vesileyle o yörelerin düğünlerinde çalgı çalanların, Mağaracık köyündeki Dedo’lar adlı, Çavuşlu Türkmen oymağına mensup olduklarını söyleyen Abdal’lar olduklarını, bunların, zurnanın yanında “çatal kamış’ ’dedikleri (çifte kamış-kaval) bir nefesli çalgıyı çok iyi çaldıklarını, bu çifte kavalın düğünlere ayrı bir renk verdiğini kaydedelim.[18] Bunda da, birbirinden haylice uzak iki yöre buluşuyor: dağların tanrısı Tmolos’un Apollon’un Marsyas’tan daha iyi çifte kaval çaldığı kanısına vardığından söz etmiştik. Apollon’un nereli olduğu malûm. Küçük Asya’dan göç ettikleri az çok sabit olan Etrüsk’lerin[19] ağzından bu çalgının düşmediğine fot. 292 ve 293 tanıklık ediyorlar. Bu resimlerden ilki, M.Ö. VI. yy.ın son nesline ait olup İyonya-Etrüsk zevkinin gelişmiş safhasına tekabül eder.[20] Bunda, sakallı bir asilzade, çifte kaval çalan oğlunu koltuğuna almış olarak bir kadına (tanrıça?) bir kupa uzatmaktadır. Ortada ve sağdaki fidanların nar olması muhtemeldir ki bu takdirde tablonun lâdinî olmaktan çıkıp bir ritüeli ifade etmiş olması gerekir. Fot. 294 de, daha eskilere ait, bir Karatepe kabartmasında çalgıcı ve dansçıları irae etmektedir. Sağ altta çifte kaval çalan adam görülür.

Yukarıdaki Dedo’lar bize Finike ile Kumluca ilçeleri arasındaki bir Abdal köyünde seyrettiğimiz oyunları hatırlattı (1959). Bu esmer renkli kişiler, çalgıda olduğu kadar oyunda da son derece ustaydılar. Hele içlerinden birinin, çalgı başladıktan sonra yerinde duramayıp ortaya çıkan meflûç bir kişinin, eli ayağı tutmaz halde raks etmesinin taklidini (parody) yapması hiç aklımızdan çıkmıyor. Bu taklit dahi başlı başına bir oyundu ve insanların dansa karşı olan dayanılmaz eğiliminin bir ifadesiydi.

“Abdal’lar, Anadolu Türkmen’lerinin profesyonel muzikacılarıdır. Sünnî köylü taassubu çalgıyı, türküyü Abdal’lara terk etmiştir. Onlar, yani Abdal’lar, Türk halk musikisi ve raks (oyun) kültürünü sadakatle devam etmektedirler.”[21]

Yatır olarak çok “güçlü kuvvetli” bir Samson Dede’den söz etmiştik (s. 374). Bu kere de Çorum’daki Dillâla dansını görüyoruz ki bunda, ortada oturmuş kadının etrafında erkek dansçı dönüp dolanıp, yakarıp duruyor (Niyâz ü nâz…). Sakın bu da, Samson’un maşukası Dalilah olmasın?

Tanrıça Ainina, Danina, Nanaia, Nana, nani, ninni, nanina, ninana…, han, hanav, hanayı hanay… ilişkilerinden yeterince bahsetmiş olduğumuzdan bunları tekrar etmeyip Kars’ın Nanay barı’nın adını zikredelim. Bunun bir başka adı da akışta-hakışta’dır.[22]

[1]              GG.

[2]              Mûsa Anter.- Ferhenga Khurdî-Tirki, İst. s. 75.

[3]              S. Ataman.- op. cit., s. 67.

[4]              T. Wahby and C.J. Edmonds.- op. cit., s. 159.

[5]              Yusuf Ziyaeddin Paşa.- Kürtçe – Türkçe sözlük, İst. 1978, s. 213.

[6]              Mûsa Anter.- op. cit., s. 75.

[7]              H. de Glasenapp.- op. cit., s. 42.

[8]              M. And.- Oyun ve bügü, s. 161 ve 165.

[9]              M. F. Kirzioğlu.- Kars ili halk oyunlarının adları II, in TFA 127, Şubat 1960, s. 2083 ve dev.

[10]             GG.

[11]             DLT, I/198.

[12]             Bkz. Clauson.- op. cit., s. 106, mad. “ekil”

[13]             J. Berque.- Les Arabes dans l’Islam: le retour aux sources, in Les Nouvelles littéraires 2678, 15-22 mars 1979, s. 9.

[14]             Bkz. C. I, s. 229.

[15]             R. Malcıoğlu.- Bursa’da Hıdrellez, in TFA 222, Ocak 1968, s. 4635.

[16]             J. Karst.- op. cit., s. 23-25.

[17]             GG.

[18]             M.N. Kılıçkıran.- Kilis dolaylarında halk oyunları, in TFA 333, Nisan 1977, s. 7961.

[19]             Bkz. C. 1, s. 81-3.

[20]             SKIRA.- La peinture étrusque (Les Grands Siécles de la Peinture, texte de M. Pallotino).

[21]             M.Ş. Ülkütaşır.- Abdallar. Coğrafî dağılışları, etnik menşeleri, içtimaî hayatları in Türk Kültürü 64, Şubat 1968, s. 253.

[22]             F. Kirzioğlu.- Kars ili halk oyunlarının adları, in TFA 126, Ocak 1960, s. 2067-8.

( * )Site yönetimi tarafından eklenen başlık, bağlantı ve içerikler – bu içerikler kitabın orjinalinde yoktur okuma kolaylığı için site yönetimi tarafından eklenmiştir.