Kültür Eserleri > THKK 2/A - Tarım, Hayvancılık, Meteoroloji > 112. Bölüm

Çeşitli nazarlık takımları * 

Bu kabil nazarlık takımlarının çeşidi hayli çoktur. Aladağı Yürük’lerine (Karahacılı aşireti) ait bir tanesini daha tasvir edelim: bir baş soğan (veya sarımsak) birkaç göz boncuk, bir parça beyaz bez, bir küçük gözgü (ayna), bir adet çuvaldız iğnesi, bir veya iki parça adi kurşun, bir parça kırmızı bezden ibaret takım çocuğun salıncağının ipine asılmış. “Mutlaka yedi çeşit olacak olan bu nazarlıklar daha çok çocuğun salıncağına veya beşiğine bağlanır. Bu yedi türlü nişanın ayrı ayrı ve efsanevî manaları vardır: kırmızı, al anasını; beyaz, uğuru; ayna, günlüğü; çuvaldız, kuvveti; soğan, bereketi; boncuk, gözdeliği; kurşun, cesareti temsil edermiş”.[1]

Aynı unsurların yerine göre az çok değişik manalara büründüğünü, ama hepsinin yine aynı amaca, kötülük amili cinleri kaçırmaya yönelik olduğunu görüyoruz.

Kaplumbağa sembolizmi * 

Yine nazarlık takımları arasında çocuk patiğinin yanında sallanan kaplumbağa yavrusuna gelince, bu hayvan Hint’ten Çin’e uzanan alanda önemli bir sembolik rol oynar. Ağır hareketli olmasına karşılık uzun ömürlüdür. Bağası ile beyninden ölümsüzlük eksirleri hazırlanır, imparator makberelerinde her sütun bir tosbağa üzerinde durur. Bazı efsanelerde göğün sütununu uzun yaşam simgesi de olan bu hayvan taşır. Evrenin suretini temsil edip kabuğunun üstü, Gök gibi yuvarlak, altı da Yer gibi düzdür; burada, Gök Kubbe’yi temsil eden kubbenin sembolizmine de rastlanıyor.[2] Bu çerçeve içinde bir anımızı anlatalım:    fazlaca okumuşluğu olmayan, Ermeni asıllı olmasına rağmen bu dili bilmeyen bir yaşlıca Kayserili marangoz bize, yakın zamanlarda, müşterek bir ahbabın evinde duran süs eşyası bir kaplumbağayı göstererek “bu bağanın manası nedir?” diye, kabuğun reisine parmağını bastırarak sordu ve yanıtını da kendisi verdi: “dünyanın merkezidir!”…[3]

Sütunun sembolizmini tekrarlamayacağız. Bunu taşımakla omphalos kavramına dâhil oluyor ki, bizim marangoz Gazer ustanın sözünü etmiş olduğu “merkez” de budur.

En eski kentler ibadethaneler etrafında, yani kutsal bir alanın, bir “Dünya’nın Merkezi”nin, Yer, Gök ve yeraltı dünyaları arasında münakalenin mümkün olduğu sanılan mahaller yakınında inşa edilmiştir. “Merkez”in, dolayısıyla tosbağanın işlevi böylece de belirleniyor.

İddiadan yana hiç kimseden geri kalmayan Mevlana hakkında rivayet edilir ki “bir gün Mevlana hazretleri buyurdu: ‘Bizim türbemizi yedi defa yapacaklar. Sonuncu defada zengin bir Türk çıkacak, onu, bir tuğlasını altından bir tuğlasını da ham gümüşten olmak üzere yapacaktır. Bizim türbemizin etrafında da bir şehir olacak sonra türbemiz bu şehir ortasında kalacaktır. O zaman da Mesnevî’miz şeyhlik edecektir’…”[4] Yani Kâbe gibi “merkez” olacak, fazladan da, kara bir taş yerine, altın ve gümüşten tuğlaları haiz bulunacak…

 “Karakurum’un arta kalan kalıntılarının üzerinde dolaşırken ahşap sütunların yerleştirildikleri taş yuvalar(a)… tesadüf ettim. Bugün Karakurum’da… ayakta kalan yegâne eserler kaplumbağa heykelleridir. Eski Karakurum’un dört kapısında granitten yapılmış kaplumbağa heykellerinin bulunduğunu tarihçiler bildirmektedir… Granit kaplumbağa heykellerinin en büyüğü ve namlısı Erdene Dzu manastırının hemen arka tarafında, diğeri ise aynı manastırın kapısındaki tepenin üzerinde bulunmaktadır”[5] Keza Uygur’ların ilk devirlerine ait olduğu bildirilen Teret (Tayrat) abidesinin önünde büyük bir kaplumbağa sütun kaidesi bulunmaktadır.[6]

Bu hayvanın ayrıca baş ve ayaklarını içeri çekerek kabuğu içinde kaybolması onun, tıpkı salyangoz gibi, ayın safhalarına teşbih edilmiş olmasına yol açmıştır. Su unsuruyla da alâkası vardır. Bütün bunlar, kapıların üstünde sallanan demetlerde yer almasının izahına yeterli olmaktadır.

 

[1]              A.R. Yalman – op. cit. II, s.117-8.

[2]              Dictionnaire, mad. “tortue” ve J. E. Cirlot.- op. cit., mad. “turtle”.

[3]              Kilise’ye uğramayan Gazer İnce usta ayrıca, düzmüş olduğu bir kıtayı da, bir başka vesileyle okumuştu: “Musa’nın değnekten asası; Davud’un kılıç ile tasası; İsa’nın iki tahta parçası; Muhammed’in ay yarması; nedir bunların manası?”…

[4]              Eflâkî, 3/189 (s. 296).

[5]              N. Diyarbakırlı.- Orhun’dan geliyorum, in Türk Kültürü 198-199, Nisan – Mayıs 1979, s. 331 ve res. 9.

[6]              ibd., s. 378, res. 35.

( * ) Site yönetimi tarafından eklenen başlık, bağlantı ve içerikler – bu içerikler kitabın orjinalinde yoktur okuma kolaylığı için site yönetimi tarafından eklenmiştir.