Kültür Eserleri > THKK 2/A - Tarım, Hayvancılık, Meteoroloji > 108. Bölüm

Baklanın nazarlık ve fal aracı olarak kullanılması *

Delphis, Apollon mabedinden çok önce, bir kehanet mahalli olarak bilinirdi. Grek’ler buranın adını delphys, “rahim”e bağlarlar (Toprak’tan doğma dişi yılan Delphyne, yerini erkek yılan Python’a bırakıyor). Esrarengiz dehliz bir ağız, bir stomios olup tabir aynı zamanda rahim yolunu ifade ediyor. Delphis’in Omphalos’u da Helen öncesi devirlerde tespit edilmişti. Göbeğin sembolü olarak bir tenasülî manayı haizdi; fakat her şeyden önce de, daha evvel söylediğimiz gibi, “Cihan’ın Merkezi”ydi. Efsaneye göre, dünyanın iki ucundan Zeus tarafından salınmış iki kartal, işbu omphalos üzerinde buluşmuşlardı, fot. 237’deki kilise kapısının üst kısmındakiler gibi (?) (“Ağaç” da Eden’in merkezi değil miydi?…). Bu muhterem kehanet mahallinde, çok eski zamanlardan beri Toprak Ana’nın kutsiyet ve güçleri tezahür edip Apollon’un hüküm sürmeye başlamasından itibaren burası yeni bir dinî istikamet almıştır.

Delphis’li bir bakire olan falcı (Puthia),[1] seçenekli şekilde sorulan suallerin cevabını beyaz ve siyah bakla tanelerini çekerek verirdi.[2]

Bugün genellikle Çingene kadınların ihtisasına giren “bakla falı”, nam-ı diğer “Fatima Ana’mızın Falı”, “en doğru, en iyi” olanıdır. Falcı, özel işaretleri haiz ve her biri bir şahsı ya da hassayı (aşk, kudret vs.) ifade eden kırk bir kuru bakla tanesi[3] bir tuz parçası (kavga ya da kaygıyı ifade eder), bir şeker parçası (rahatlık ve mutluluk), bir kömür tanesi (üzüntü ve hastalık), bir madenî para (zenginlik) ile “zanaatını” icra eder. Bunları üç defa karıştırıp döker, yan yana gelenlerden de olacakları söyler…[4]

Kutsal olduğu kadar besin gücü yüksek olan bu kadim sebzenin vatanı Kuzey Afrika ya da Hazer havzası gibi görünüyorsa da çok eski günlerden beri Akdeniz bölgesinde Vicia Faba türü bilinmiştir. Helen dünyasında olduğu gibi Roma’da da bunun tahıl istimaline takaddüm eden bir besin maddesi olduğu kabul edilmiştir Κύαμος’un[5] besleyici niteliğini dile getiren Dioskorides, τό ἂλευρον τοῡ κυάμου’nun (bakla unu) ağır yaralara iyi geldiğini zikrediyor. Buğday ununa karıştırılmak suretiyle ekmeği daha tok (doyurucu) hale getirmekle de fakir tabakanın ekonomisine katkıda bulunurdu.

Ama ilkel insanlık, aslî kaos’un sonunun işareti olan ilkah edici tozla birlikte meydana çıktığında, ilk gıda olarak baklayı bulmuştu. Bir Helen mitosu yeterince açık bir şekilde bu bakliyat türünün eskiliğini, bunun yetiştirilmesinin sürekli şekilde tahıllar tanrıçası Demeter’e ters düştüğünü söylemekle anlatır. Tanrıça bunu murdar ilân etmiştir (bidat!). Herodotus da Mısır’lı rahiplerin, aynı sebepten olacak, değil bakliyat yemek, bunlara bakmalarının dahi caiz bulunmadığını anlatıyor.[6] Eleusis’te bunun taboo’sunun, bu sebzenin istimalinin Orphic ayinlere de yansıması keyfiyeti Grek ve Roma edebî ve epigrafik kaynaklarının en ileri gelenlerinden olmuştur. Bakla yemek, ebeveynin başını yemekti! Yine birçok efsane ve inanış, baklayla kan ve insan uzviyeti arasındaki sıkı bağı dile getirir. Pontos’lu Heraklides baklanın “sihirli” doğuşunu anlatır: κύαμος, bir ilkah edici unsur, gübre içine gömülmüş, kırk gün süren gebelik süresinden sonra (ki bu süre aslında bitkinin çiçeklenme süresidir) etli kemikli bir adama dönüşmüş olup Heraklides, hiçbir yanlış anlamaya meydan vermeyecek şekilde, şekil tebeddülünün maddî, bedenî mahiyetini bilhassa tebarüz ettiriyor. Böylece bitkisel nitelikte bir tanrısal kahramanın bedeninde mündemiç bulunduğu şeklinde yorumlanmıştır κύαμοι, bedenin kalp ve beyin gibi bir kısmı ve yumurta (άρχή γενέσεως) gibi bir unsuru olarak kabul edilmiştir. Bunda çok güçlü bir hayat enerjisi bulunup kanda varlığı kabul edilen bütün nitelikler baklada da vardır.

Aslında hikâyesi çok daha uzundur, baklanın[7]. Bu kadarı dahi onun gerek nazarlık, gerekse fal aracı olarak kullanılmasını izah etmeye yeter.

[1]              Fransızca “fahişe” karşılığında kullanılan “putain-pute”nin kökeninde işbu Puthia’nın yatmış olması muhtemeldir (kutsal fuhuş vs.)

[2]              M. Eliade.- Histoire, s. 284-5.

[3]              “Kırk ve bir” (“kırk”ın tek başına ağza alınmaması) yine çıktı karşımıza.

[4]              J.-P. Roux et P. N. Boratav.- La divination chez les Turcs, in La divination II, Paris 1968, s. 324.

[5]              Bkz. C. I, s. 421.

[6]              II/40.

[7]              J. Ohirassi.- op.cit., s. 39-54.

( * ) Site yönetimi tarafından eklenen başlık, bağlantı ve içerikler – bu içerikler kitabın orjinalinde yoktur okuma kolaylığı için site yönetimi tarafından eklenmiştir.